Yakın tarihimiz ile ilgili yapılan mesnetsiz iddialarla maalesef hafızamız âdeta bir viraneye döndürüldü. Kültürümüzün, ananelerimizin üstüne set çekilerek, bin yıllık mazimizden koparılmaya çalışıldık…
Geleni korumak adına, sürekli geçmişin aleyhinde yapılan menfi yayınlarla tahribat son noktaya taşınırken, bunlardan en çok nasibini alanlardan bir tanesi de Sultan Mehmet Vahideddin Han oldu. Tamamen bir projeden ibaret, ölü doğmuş bir muahede olan Sevr’in baş mesulü olmakla itham edildi. Yetmedi, vatanını satan bir hükümdar olarak gösterilmeye çalışıldı.
Hâlbuki padişahın Sevr Muahedesini bırakın imzalamayı, kabullenmesi bile söz konusu değildi. Hatta bizzat kendisi “imzalamak istemedim, sadece oyalamak için razıymış gibi gözüktüm ve hiçbir zaman da kabullenmedim” demesine rağmen, bütün bunlar göz ardı edilerek “gelenin keyfi için geçmişe sövmek…” tercih edildi ve Vahideddin Han’ın Sevr’i imzaladığı iddia edilerek halk bu şekilde inandırılmaya çalışıldı. Maalesef bunda muvaffak da olundu.
Bu iddiaların dayandırıldığı hadiseler elbette var. Ancak bunların bırakın mevzuyu netleştirmeyi, aksine dikkatlice tetkik edildiğinde ne kadar çürük bir mesnede dayandığı açık bir şekilde ortaya çıkacaktır. Bunlardan en mühim olanı ise Vahideddin Han’ın Saltanat Şûrası’nda Sevr ile ilgili yapılan müzakereler esnasında ayağa kalktığı ve muahedeyi kabul ettiği iddiasıdır. Hatta bu 8 Şubat 1921 günü yapılan meclis celsesinde bizzat Meclis Reisi Mustafa Kemal tarafından “Sevr muahedesini bizzat ayağa kalkmak suretiyle kabul etmiştir” açıklamasıyla ortaya atılmıştır.
Hâlbuki hadisenin müzakere edildiği Saltanat Şûrası’na katılan İzzet Paşa, hadiseyi çok farklı anlatmaktadır.
“Müzakere garip bir tarzda geçti. Ayan’dan Topçu Rıza Paşa merhum, gür sesiyle itiraza kalkıştıysa da, Sadrazam onu çirkin bir şekilde susturdu ve mecliste düşünce ileri sürülemeyeceği, mesele reye konulacağı zaman kabul edenlerin ayağa kalkması, etmeyenlerin yerinde kalması gerekeceğini kahraman bir eda ile ihtar etti.
Bunun üzerine Zât-ı Şahane (Sultan Mehmed Vahideddin):
‘Böyle müzakere olmaz. Fayda ve zararlarına dair burada bulunanların görüşleri dinlenmelidir’ buyurdular. Ferit Paşa bunun üzerine (galiba daha önce konuşup anlaştığı) bazı kişilerin görüşlerini sormuş, bunlarda hep kabul tarafında görüş ortaya koymuşlardır. Kabul edenler ayağa kalksın denilmesi üzerine Zât-ı Şahane birdenbire kalkıp salondan çıkınca herkes de tabii olarak ayağa kalkmış komedya da bu şekilde herhangi bir neticeye ulaşmadan sona ermiştir…”
Bu hatıradan da net olarak anlaşıldığı üzere padişah, Sevr’i tasvip veya tasdik ettiği için değil, toplantının idare şeklini protesto mahiyetinde ayağa kalkmış ve çıkıp yan odaya geçmiştir. Tartışılan müzakere de hiçbir neticeye ulaşamamıştır. Fakat bu hadise daha sonraları Vahideddin Han’ın tasdik ettiği şeklinde lanse edilerek, arzu edilen ihanet vurgusunun sağlamlaştırılması cihetinde gayret gösterilmiştir.
Vahideddin Han’ın Sevr’i tasdik etmek istemediğinin bir diğer ispatı ise, muahedenin mütalaa edildiği San Remo Konferansı’ndan bir hafta önce meclisi feshetmesidir. Bunun sayesinde meclis toplanıp karar alamamıştır. Padişah da İngilizlerin baskısına karşı bu kozu kullanmıştır. Meclis toplanıp karar vermeden, Sevr Muahedesini tasdik etmesinin mümkün olmadığını dile getirerek, imza atmaktan kaçınmıştır.
Zaten Sultan Mehmed Vahideddin Han’ın şu sözü meselenin özünü de net olarak ortaya koymaktadır:
“Eğer işler kötü gider ve oyalamakta muvaffak olamazsam, muahedeyi imzalamaktansa tahttan feragat etmeye kararlıydım!..”