‘Tek Parti’ devrinin tam manasıyla çözülemeyen cinayetlerinden biri olan, Sabahattin Ali’nin katli ile alakalı çeşitli iddialar mevcut olsa da bunlardan iki tanesi çok mühimdir.
İlki, cinayetin ‘Tek Parti’ hükümeti tarafından, derin devlete yaptırıldığı cihetindedir. Sebep olarak ise onun keskin muhalefeti gösterilmektedir. Diğeri ise Ali Ertekin isimli şahıs tarafından, milliyetçi hisler içerisinde tamamen kendi iradesiyle öldürüldüğüdür. Resmi kayıtlara da bu şekilde geçmiştir.
Her ikisinin de kesiştiği şahıs, istihbarata çalıştığına dair dedikoduların ayyuka çıktığı ve geçmişi karanlık biri olan Ali Ertekin’dir. Her ne kadar cinayeti işlediğini mahkemede itiraf etmiş olsa da, Sabahattin Ali’nin kızı Prof. Dr. Filiz Ali bu karara itiraz etmektedir. Bu konuda bizzat kendisinin sarf ettiği “Babamı ‘Tek Parti’ CHP’si öldürttü. Devlet, MİT arşivlerini açarsa bu cinayet aydınlanır” sözleri de dikkate şâyândır.
Ali Ertekin’in mahkemede verdiği ifadede cinayet sebebi olarak ortaya koyduğu gerekçe ise, tamamen trajikomiktir. İddiasına göre Sabahattin Ali’nin yurt dışında yapacağı komünist faaliyetlere mani olmak bahanesiyle bu cürmü (suç) işlemiştir. Ancak ‘Tek Parti’ hükümetinin muhalefete ve aykırı seslere karşı sert bir tavır aldığı ve uyguladığı cezalar konusunda ne kadar acımasız olduğu da herkesin malumudur. Bu konuda İttihat ve Terakki’nin 31 Mart Vakası sonrasında tatbik ettiği baskıları dahi geçmişlerdir.
Yazının başında da bahsettiğim gibi iki farklı tespit vardır. İlki kaçmaya teşebbüsü esnasında Ali Ertekin namlı şahsın katkısıyla yakalanıp, karakolda işkenceyle öldürülmesidir İkincisi ise yine aynı şahsın kendi iradesiyle onu ormanda katletmesidir. Her ikisinde de inkâr edilemeyecek en mühim gerçek ise, onun hükümetin yapmış olduğu baskılardan bunalıp, Türkiye’yi kanuni olmayan yollardan terk etmek istemesidir. Tespitlerden ilki ile alakalı en mühim malumat ise Sabahattin Ali’yi katlettiği esbâb-ı mucibince (gerekçesiyle) hüküm giyen ve istihbarat mensubu olan Ali Ertekin’in mahkeme kayıtlarındaki ifadesidir. Ancak önce bu ikilinin karşılaşmasından da kısaca bahsetmek gerekir.
Yurt dışına çıkmayı kafasına koyan Sabahattin Ali bunun yollarını araştırmaktadır. Mahallesinde berberlik yapan ve karanlık geçmişi sebebiyle vukuatları kabarık olan Hasan’ın kendisine yardım edebileceğini öğrenir ve ondan yardım ister. O da bir hadise sebebiyle girdiği hapishanede tanıştığı Ali Ertekin’in onun kaçmasına yardım edebileceği söyler ve ikilinin yolları bu şekilde kesişir. Konuşmalar sonrasında ikna edilen Ali Ertekin, ona yardım etmeye karar verir ancak içten içe milliyetçi fikriyatının körüklemesiyle ona karşı kötü hisler beslemektedir. Neticede Selim isminde bir şoför ile anlaşılır ve bir akşam vakti Kırklareli’ye doğru yola çıkılır. Menzile ulaştıklarında ise şoförü kamyonda bırakarak ikisi birlikte Istranca ormanının derinliklerine dalarlar. Ancak havanın kararmasıyla daha fazla ilerlemeleri mümkün olmaz ve bir yerde kamp yapmaya karar verilir. Sabahattin Ali’nin planı Bulgaristan’a, oradan da sırasıyla Fransa, Romanya ve Moskova’ya geçerek buradaki Türkleri teşkilatlandırmak ve top yekûn bir taarruz başlatmaktır. İşte bu düşünce Ali Ertekin’i çileden çıkartmaya yeter. Ona göre bu onun için milli bir vazifedir ve ifadesinde bunu “Bir gün Türkiye’ye Bulgarlarla Rusların geleceğini düşünerek deli gibi olmuştum. Onun Türklükle alakası olmayan ve Türk milletine fenalık için harice kaçmak isteyen bir canavar olduğunu anladım” şeklinde açıklamaktadır. Neticede bu canavarın durdurulması gerekiyordu ve bu vazifeyi yapabilecek bir tek kendisi vardır. Eline geçirdiği sopayla bir ağaç altında kitap okumakta olan kurbanının arkasından yaklaşır, kafasının sol tarafına şiddetli bir darbe indirir. Suratı, gözlükleri, kulağı kan içinde kalır. İkinci darbeden sonra yana devrilen Ali, üçüncü darbenin neticesinde hayatını kaybeder.
Bu hadisenin resmi kayıtlara yansıyan şekli. Peki, resmi olmayan ancak birçok kesim tarafından çoktan kabul görmüş diğer tespit nedir ve hakikat böyle mi biraz da ona bakalım.
İkinci iddia karakolda işkence edilerek öldürüldüğü cihetindedir. Hadisenin cereyan edişi, neticesi ve bu vetire (süreç) esnasında yaşananlar ise bunu doğrulamaktadır. Bu malumatların bir kısmının mahkeme tarafından bilerek dikkate alınmadığı, o devirde bile yüksek sesle konuşulmuştur. Bunun haricinde bu iddialara karşı resmi kayıtların haricinde herhangi bir karşı tez de sunulamamıştır. Bu sebepledir ki bu tespitlerin gerçek olması kuvvetle muhtemeldir.
Yazmış olduğu yazılar ve o günkü şartlardaki hareketleri sebebiyle Sabahattin Ali istihbarat tarafından kontrol altında tutulmaktadır. Ormana kadar da Ali Ertekin vasıtasıyla takip edilir ve kaçacağı düşünülerek, yakalanıp Kırklareli’nde bir hapishaneye götürülür. Burada yapılan işkencelerde, istihbarat dozu fazla kaçırınca da (kasten yapılmış da olabilir) hayatını kaybeder. Bir hikâye uydurulur ve bunun neticesinde cesedi tekrar ormana götürülerek orada terk edilir. Aylar sonra ceset, Şükrü isimli bir çoban tarafından çürümüş halde bulunur. Yakın dostu Aziz Nesin bile cesedi teşhis edemez. Ancak her zaman giydiği paltosu ile kıyafetlerden o olduğuna karar verilir. Mahkemeye intikal eden dava, Ali Ertekin’in basit ve milliyetçilik dolu hikâyeleriyle oldubittiye getirilerek hızlı bir şekilde neticelendirilir ve katilin o olduğuna kanaat getirilir. İstihbaratçı olması hasebiyle sadece 4 yıllık bir mahkûmiyet ile cezalandırılır. Ancak tuhaf bir şekilde iki sene sonra çıkartılan af kanunu sebebiyle o cezayı da çekmeden paçayı yırtar.
Hadisenin bu cihette olduğunu gösteren bir diğer delil ise yakın arkadaşı Rasih Nuri İleri’nin vermiş olduğu beyanattır. Arkadaşının o günün sabahı evine geldiğini ve iki mektup bırakarak daha önce evde saklamış olduğu silahı alarak gittiğini ifade eder. Buna göre eğer saldırı ormanda cereyan etmiş olsaydı, tabancasıyla kendini müdafaa edebilecektir. Hadisenin bu şekilde vuku bulmaması, tabancanın üzerinde olmadığını veya katledilmeden önce üzerindeki her şeyin alındığını göstermektedir.
Rasih Nuri İleri’nin bu hadisenin iktidar tarafından gerçekleştirildiğini iddia etmesinin bir diğer mühim sebebi ise, 71 muhtırasında hapishanede tanıştığı Talat Turhan ile yapmış olduğu bir konuşmadır.
“12 Mart 1971 ihtilalinden sonra hapishanede Talat Turhan’la aynı koğuşta kaldım. Söz Sabahattin’den açıldı ve Ali’nin işkence yapılarak öldürüldüğünü duyduğumu söyledim. Bunun duyan Talat Turhan, ‘Evet böyle olmuştur. Tahminin doğru. Çünkü ben kendisini öldürenin ağzından hadiseyi işittim. Konuştuğum sırada İstanbul müfettişliği yapıyordu ama cinayetin işlendiği sırada Kırklareli’nde komiserdi. Sabahattin Ali’yi kendisinin sorguladığını ve sonrasında işkence yaparken elinde kaldığını söyledi’ dedi. Ben, bunları anlatanın kim olduğunu sorduğumda etrafımız bayağı kalabalıklaşmıştı. Sonra anlatacağını söyledi ve konu kapandı.”
Şüphelerin artmasının bir diğer sebebi ise Ali Ertekin’in mahkeme esnasında yapmış olduğu konuşmalarıdır. Kimi zaman cinayeti işlediğini söyleyip sonra vazgeçmesi cinayeti onun işlemiş olduğu inancının, mahkeme heyeti haricindekilerde kaybolmasına sebep olmuştur. Ayrıca cinayet mahallinin keşfi sırasında Ertekin’in yeri bulamamış olması da anlattıkları ile ciddi manada çelişmektedir.
Bu hatıra ve söylemler Sabahattin Ali’yi Ali Ertekin’in öldürdüğünü değil, işkence esnasında öldüğünü açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu hadise de maalesef ‘Tek Parti’ hükümetinin kanlı cinayetler defterine girerek meçhulde kaybolup gitmiştir.
Cumhuriyet tarihinin yakasına bulaşmış en kirli kan lekelerinden biri hiç kuşkusuz ki bu hadisedir. Fakat esas hazin olan, bunun ne ilk vaka ne de son olmasıdır. Belki de İttihat ve Terakki zihniyetinin geçmişi kendi menfaatleri doğrultusunda işledikleri ve azmettirdikleri bu tarz cinayetlerle dolup taşmaktadır.
Nitekim CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 9 Şubat 2012 senesinde, Kanal A televizyonunda katıldığı programda yapmış olduğu konuşma adeta geçmişteki karanlık cinayetlerin itirafı vasfını taşımaktadır. İşte o konuşma:
“Cumhuriyet dönemiyle ilgili pek çok hatalar oldu, yanlışlar oldu. Nazım Hikmet’i kim hapse attı CHP. Sabahattin Ali’yi kim öldürttü CHP.”
Ümidimiz, bir gün bunların hepsinin açığa çıkmasıdır. Her ne kadar zor da olsa bir ümittir.