Çanakkale, bir yedek subay harbidir. Sultan Hamid zamanında yetiştirilmiş on binlerce yüksek tahsilli delikanlının hayatına mâl olmuş; şehid, yaralı, sakat ve kayıplarla, zâyiat 250 bini bulmuştur.
1914 yazında, Avrupa, ardından da dünya kendisini bir savaşın içinde buldu. Bahane, Avusturya veliahdinin, bir Sırp tedhişçi tarafından vurulmasıydı. Ama esas sebebi bilen yoktu. Sonradan İngiltere ve Fransa’nın sömürgecilik ihtirasına, Almanya’nın ortaklık arzusu, savaşın sebebi sayıldı. Kısa sürecek lokal bir savaş zannedildi; 4 sene sürdü. Milyonlarca insan öldü. Denizaltısından tanka, uçaktan zehirli gaza birçok teknik buluş bu savaşta denendi. Harbin neticesinde imzalanan anlaşmalar, mağluplara o kadar ağır bir bedel ödetti ki, 20 sene sonra çok daha büyük bir felâketin, II. Cihan Harbi’nin kopmasına sebebiyet verdi.
Almanya ile İngiltere ve Fransa arasındaki bu savaşa, gereği yokken, Rusya ve Osmanlı Devleti de katıldı. Rusya, zaten ilk ikisinin müttefiğiydi. Ama Osmanlıların harbe girişi intihardan başka bir şey değildi. Bosna’yı, Bulgaristan’ı, Trablusgarb’ı kendilerini destekleyenlere peşkeş çeken vatansever İttihatçılar, son iki asırdır kaybedilmiş toprakları tekrar geri almayı, İslâm birliği ve ardından da Türk birliğini kurmak peşindeydi. Bu hayalperestlik, millete çok pahalıya mâl oldu. Osmanlı orduları ağır mağlubiyetlere uğradı. Milyonu aşkın asker ve sivil öldü. Eskileri geri almak şöyle dursun, Müslümanlarla meskûn topraklar elden çıktı.
4 senelik harb Osmanlılar için 9 sene sürdü. Türk tarihinin en büyük felâketlerinden biri olarak tarihî hâfızamıza kazıldı. Bu uzun zaman içinde, ordunun yüz akı olacak bir-iki lokal çatışma kazanıldı. 1915 Çanakkale Deniz Muharebeleri bunlardan biridir. Çanakkale Boğazı’na dayanan İngiliz ve Fransız gemilerinin gayesi, hem Almanya ile savaşan müttefikleri Rusya’ya yardım etmek; hem de İstanbul’a girerek, Osmanlı Devleti’ni teslime mecbur bırakmaktı. Osmanlı ordusunda vazifeli Alman kurmaylarının dehası ve Osmanlı askerlerinin kahramanlığı sayesinde, güçlü düşmana karşı emsalsiz bir muvaffakiyet elde edildi. Ama bu zafer, fayda yerine zarar getirdi.
Yeni kahramanlar
Çanakkale Muharebeleri, deniz ve kara olmak üzere iki devredir. 18 Mart’ta biten deniz zaferinde, Cevad (Çobanlı) Paşa’nın büyük hizmeti olmuştur. Nisan’da başlayıp Ağustos’a dek süren kara harekâtını ise Esad ve Vehib Paşa yürütmüştür. Kaymakam (yarbay) Mustafa Kemal Çanakkale’de kara harekâtında yedek birlik kumandanı idi. 25 Nisan’da Arıburnu’na çıkarma yapan ve Conkbayırı’na ilerleyen Anzaklara, emir beklemeksizin maiyetindeki 57. Alay ile taarruz etti; ardından diğer alayları da devreye soktu. 9 Ağustos’ta ise Anafartalar’a ilerleyen İngilizleri püskürttü. Karşı taarruz fikri kabul görmeyince de, istifa ederek cepheden çekildi. Çanakkale, bir yedek subay harbidir. Sultan Hamid zamanında yetiştirilmiş on binlerce yüksek tahsilli delikanlının hayatına mâl olmuş; şehid, yaralı, sakat ve kayıplarla, zâyiat 250 bini bulmuştur. Bu yüzden, zaferden çok hezimete benzeyen bir muharebedir. Müdafaa harbi, taarruza nisbeten kolay olduğu halde, bu kadar zâyiat şaşırtıcıdır.
Lord Kinross anlatır: M. Kemal Bey, Anafartalar’da askere, “Merminiz yoksa süngünüz de mi yok?” diyerek taarruz emrini verdiğinde, maiyetindeki süvari kumandanı tereddüt eder. “Ne dediğimi anladınız mı?” diye sorunca, “Evet efendim ölmemizi emrettiniz” cevabını alır. Böylece “Ben size ölmeyi emrediyorum!” sözü harb literatürüne girmiştir. Kinross, M. Kemal’i, Gelibolu çıkarmasında deniz topçusunun desteğini hesaplayamamakla itham eder. Esad Paşa da, kendisini, merkezin emrini beklemeyerek, taarruza giriştiği ve maiyetindeki 57. Arab Alayının kumandanları dâhil tamamının imhasına sebebiyet vermekle suçlar. Hatta o zaman Anafartalar, bir zafer olarak bile görülmemişti. Bunu Enver Paşa’nın kıskançlığına bağlarlarsa da, o zaman oyunda kıskanmaya ihtiyacı olan taraf o değildir. Cepheye gelen ve sanki Sarıkamış faciasından mes’ul değilmişçesine, kendisini çok can telef etmekle suçlayan Enver Paşa’yı ve istifa eden M. Kemal’i, Liman von Sanders sâkinleştirmiştir. Sonradan M.Kemal, Bulgaristan’dan tanıdığı ve mektuplaştığı matmazel Corinne’e, askerlerin cennete gidip hurilere kavuşmak için emirlerine kolayca uyduklarından bahsedecektir.
Şu kadar ki M. Kemal, İngilizlerle savaşa girilmesini istememiş; buna rağmen, terfi edeceği açık olan muharip sınıfta bulunmayı talep etmiş ve Çanakkale’de miralay (albay) olmuştur. Sonra da savaşın sonunu beklemeden münferid sulh için uğraşmıştır. Bu sebeple İttihatçılarla ters düşmüştür. Hatta kendisi gibi savaşa taraftar olmayan Fransız sempatizanı Cemal Paşa’ya “Darbe yapalım; sen sadrazam ol, ben harbiye nazırı! Münferid sulh imzalayalım” teklifi, Cemal Paşa’nın korkusu sebebiyle gerçekleşmemiştir.
Mustafa Kemal, Anadolu’ya geçerken, gazeteci Ruşen Eşref, “Anafartalar kahramanı ile mülâkat” adında bir röportaj neşrederek, kendisini halka tanıttı. İttihatçılar, sonradan Ankara’ya da sızdığı için; kendilerini kahraman olarak lanse edebilmek için Çanakkale’yi kullanmıştır. Bir başka deyişle Çanakkale Zaferi, İttihatçıları takdis etmek için kullanılmıştır.
Çanakkale geçilseydi…
Çanakkale geçilseydi, harb bu kadar uzamazdı. İtilaf donanması Çanakkale’yi geçince, Bâbıâli, bunlarla münferid sulh istemek zorunda kalırdı. Zâyiatın çok olduğu kara harblerine gerek kalmazdı. Milyona yakın Mehmetçiğin şehid olup, esir düştüğü Irak, Mısır, Galiçya, Suriye gibi yeni cepheler açılmazdı. Daha az zâyiatla harbden çekilmek mümkün olurdu.
Çanakkale geçilseydi, Arap ihtilâli gerçekleşmez; Filistin, Suriye, Irak, Arabistan elden çıkmazdı. Hâdiselerin zincirleme tesiri nazara alınırsa, Arabistan’da Vehhabî Suud Krallığı, Filistin’de İsrail Devleti kurulmazdı. Petrol havzaları ve mukaddes beldeler işgal edilmezdi. Belki Arap toprakları müstakil olurdu, ama Osmanlı Milletler Topluluğu adıyla toparlanabilirdi.
Çanakkale geçilseydi, harb erken biteceği için, Anadolu ve Rumeli’de yüz binlerce insan yurtlarından sürülmezdi.
Çanakkale’yi geçmek isteyenler Rusya’ya yardım götürdükleri için, Rusya’da Bolşevik ihtilâli olmaz; çarlık devrilmez; yetmiş sene dünya milletlerini inim inim inleten komünist idare kurulmaz; ekserisi Türk asıllı milyonlarca insan katliâma maruz kalmazdı. Bolşevik Ruslar Güney Kafkasya’ya inemezler; Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan işgal edilmezdi.
Çanakkale geçilseydi, muhtemelen, İtilaf devletleri Osmanlı Devleti’ne bu kadar acımasız davranmaz; kendi meselesi olmayan bir harbe girip, muharebeleri uzattığı için savaş suçlusu muamelesi yapmazdı.
Çanakkale geçilseydi, Osmanlı Devleti yıkılmaz; Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya ve Anadolu bu ağır enkazın altında kalmazdı.
Öte yandan Çanakkale geçilseydi, Cumhuriyete giden yol kurulamaz; Mustafa Kemal gibi bir lider ve Ankara kahramanları ortaya çıkamaz; Türkiye’nin çehresi değişemezdi…
Müttefiklerin, Çanakkale’yi geçmeyi çok da mühimsemediği; isteseler kolayca geçebilecekleri halde, burada çakılıp kaldıkları; bunu, Osmanlıları burada oyalamak için yaptıkları da söylenmektedir. “Çanakkale Geçilmez” sözünün ciddiyetini, Çanakkale’nin 3 seneye kalmadan geçilmesiyle herkes anlamıştır. Nitekim büyük savaşların içindeki lokal zaferlerin hiçbir ehemmiyeti yoktur; neticeye bakılır. 90 dakikalık bir maçın ilk 30 dakikasında jeneriklik goller olabilir; ama maçın sonundaki skor mühimdir…
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci