Osmanlı Devleti’nin paylaşılamayan toprakları

Yorum yapılmamış Share:

Osmanlı Devleti’nin paylaşımında ve sözde Orta Doğu sulh çalışmalarında emperyalist güçlerin karşılaştıkları en büyük mesele, bölgeyi fazla tanımamalarıydı. Bu anlamda büyük bir stratejik mücadele veriyorlardı.

Gerçeklere bakıldığında Orta Doğu’da sulh getireceklerini söyleyen Fransa ve İngiltere için insani gayeler, stratejik çıkarları için kullanılan birer vasıtadan başka bir şey olmaktan öteye gitmiyordu. Burada tamamen ülkelerinin menfaatleri devreye giriyor, hatta bu sebeple bazı noktalarda birlikteliği sağlayamıyorlardı. Çünkü paylaşılacak topraklar çok kıymetliydi ve güç altın tepsideydi.

Bu sebeple gücü tek başına elinde toplamak isteyen İngiltere, harp esnasında uzlaşılan bazı noktaları kabul etmiyor, İtilaf Devletlerine ve işbirlikçilerine karşı verdiği vaatlerini geri almak istiyordu. Bunun ilk belirtisi Mondros’ta ortaya çıkmıştı. İngilizler mütareke konusunda Fransızlarla şiddetli bir tartışmaya tutuşmuşlar bunun neticesinde Amiral Calthorpe, Fransızların dışlanması emrine uyarak Rauf (Orbay) Bey ile müzakereleri doğrudan yürütmüştü.


İngilizler Orta Doğu’nun geleceğinin tamamen kendileri tarafından belirlenmesi konusunda ısrarcıydı. Bu sebeple Paris Sulh Konferansı öncesinde Llyod George, savaş sırasında Fransa’ya verilen vaatlerin bir kısmını doğrudan geri istemiş ve almıştı. Benzer bir tartışma da İtalya yüzünden ortaya çıktı. Londra ve Saint Jean de Maurienne uzlaşmaları çerçevesinde vaatlerin yerine getirilmesini isteyen İtalyanlar, karşılarında İngiltere ve Fransa’yı buldu. İtalya’nın Adana’ya asker çıkarma müracaatının reddedilmesine karşılık Fransa’nın İtalya’ya vadedilen bölgelere asker göndermesine izin verilmesi anlaşmazlığı tırmandırdı. İtalyanların itirazı ise Yunanların Ege’de yaşayan Rum nüfusunu gerekçe göstererek bu topraklar üzerinde hak iddia etmesiydi.

Karşılaşılan itiraz sadece itilaf kuvvetleri ile de sınırlı değildi. Farklı grupların hak iddiaları vardı. Sykes-Picot-Sazanov olarak bilinen ve İngiltere, Fransa ve Rusya arasında 1916 senesinde imzalanan gizli mutabakatın, Bolşevikler tarafından 1918 senesinde açıklanmasından sonra Şerif Hüseyin ibn Ali rahatsızlığını açıkça dile getirdi. Çünkü kendisine istiklal konusunda söz verilmişti. Arapları küstürmek istemeyen İngilizler, kendisine evvelce yapılmış vaatlerin geçerliliğini koruduğunu ve Balfour Deklarasyonu (Yahudilerin Filistin’de “national home” olarak tanımladığı bir yapılanma kurmasına destek vaadi) ile çelişmeyeceğini belirtti. Ayrıca Osmanlılardan kurtarılan veya itilaf kuvvetleri tarafından işgal altında bulunan bölgelerin tam istiklalinin tanınacağı cihetinde de garanti verildi. Henüz Türklerin elinde olan alanların geleceğinin belirlenmesinde ise yerel ahalinin onayı “plebisit” ilkesi göz önünde bulundurulacaktı.

Bütün bu şartlar çerçevesinde ABD Başkanı Wilson’un ortaya koyduğu idealizm, emperyalist devletlerin maksatlarını minimize etmeyi amaçlıyordu. Ancak gelinen son noktada, vetire (süreç) itilaf devletlerinin arzuları çerçevesinde gerçekleşiyordu. Hatta İngiltere bu manada diğer ortaklarını pastanın dışında tutma gayreti içindeydi. Bilhassa Orta Doğu konusunda son sözün kendisi tarafından söylenmesini istiyordu. Ancak Britanya’nın da göz ardı edemeyeceği büyük meseleleri vardı.

Ortaya koyacağı kararlarda üç büyük din mensuplarını da memnun edebilmek için bir hâl çaresine bakmak zorundaydı. Çünkü Hristiyan bir İmparatorluk olan İngiltere, Hindistan sebebiyle de kendisini Müslümanlığın en büyük temsilcisi olarak görüyordu. Ayrıca Balfour Deklarasyonu ile Yahudilerin de hamisi durumuna geçti. Durum o kadar vahim bir hâle geldi ki; farklı gruplar aynı bölgeler üzerinde hak iddia ediyorlar, bu manada iklim şartları bile meşrulaştırıcı bir mefhum olarak kullanılıyordu.

Netice olarak kâğıt üzerinde son derece kolay gözüken, İtilaf Devletleri tarafından ayrıntıları ince detaylara varıncaya kadar kararlaştırılmış Osmanlı paylaşımı tam bir karmaşaya dönüşmüştü…

Yayın Tarihi: 02.12.2016
Yayın Yeri: Türkiye Gazetesi
Yayın Linki: http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/mehmet-fatih-oruc/594407.aspx

Previous Article

Sevr kıskacı ve Sultan Vahideddin Han

Next Article

Yolun başı Paris Sulh Konferansı

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.