II. Mahmud Han XVIII. yüzyıl sonlarında, şehzade sayısının azalması nedeniyle hanedanın kesintiye uğrayacağı yönündeki endişelerin zirveye çıktığı bir atmosferde, I. Abdülhamid (1774-1789) ile Yedinci Kadınefendi Nakşıdîl’in (Nakşî Kadın) oğlu olarak 20 Temmuz 1785’te Topkapı Sarayı’nda doğdu. Top atışları eşliğinde üç gün süren şenliklerle kutlanan doğum gününe, Vakanüvis Ahmed Vâsıf Efendi sonradan şu tarihi düşürmüştü:
Târîh dedi vakanüvîs-i devleti cevherle târîhin
Ne zînetli bu Adlî mahlası Sultân Mahmûda
Validesinin Fransız asıllı olduğuna dair iddialar bulunmaktadır. Bilhassa Benjamin A. Morton, Jean Minassian gibi müellifler ile bazı romancıların iddiasına göre Nakşıdîl Sultan’ın asıl adı Aimee du Buc de Rivery idi. Güya Karayiplerdeki Fransız sömürgesi Mar-tinique adasında yaşayan soylu bir ailenin kızı olan ve Cezayirli korsanlar tarafından kaçırılan Aimee, bilahare esirciler tarafından saraya satılmıştı.
Yerli ve yabancı birtakım “romantik” yazarların hararetle naklettikleri bu efsanenin günümüzdeki yegâne yansıması, Martinique adasındaki, du Buc ailesine ait şato (Château du Buc) harabelerinin “Osmanlı Sultanı’nın eşinin doğduğu yer” olarak ziyaretçilere tanıtılıyor olmasıdır. Fransızların, iki devlet arasında diplomatik ilişkileri geliştirmek ya da çıkarlarını korumak için Sultan Abdülaziz’in Paris ziyareti esnasında (1867) bu hususu temcid pilavı gibi tekrar tekrar gündeme getirmesi de bu tür iddiaların neden kaynaklandığını ortaya koymaktadır.
Osmanlı kaynakları ise Nakşıdîl Sultan’ı Kafkasyalı Gürcü bir cariye olarak göstermektedir. Nakşıdîl Valide Sultan’ın neslinden gelen ve halen İsviçre’de yaşayan Lâmia Tiroğlu’nun verdiği bilgiye göre kendisinin asıl adı Rusudan’dı. I. Abdülhamid Han’ın kızkardeşi Büyük Esma Sultan vasıtasıyla Harem’e intisap etmiş bir bey kızıydı.
Şehzade Mahmud’un şahsiyet ve zihniyeti, amcazadesi III. Selim Han’ın on sekiz yıllık saltanatında şekillenmişti. Geleneksel olarak monarşilerde hükümdarın öz oğlu olmadığında, hüküm-dar-veliaht münasebetleri soğuk ve mesafeli olmuştur. Ancak III. Selim Han, müşfik karakteri ve bilhassa şehzade kıtlığı nedeniyle, amcazadelerine (Mahmud ve Mustafa) oldukça müsamahakâr davranmış ve onları kafes hayatının çileli atmosferinden uzak tutmaya itina göstermişti.
Bu itibarla Şehzade Mahmud çok iyi bir eğitim gördü. Başlala Tayyar Efendi ile Anber Ağa, İsa Ağa ve Receb Paşazâde Mehmed Bey’den dersler aldı. Kebeci Mustafa Vasfi ile Kazasker Mustafa Rakım Efendilerden hat dersleri aldı, icazetli bir hattat oldu. Kendi eliyle yazdığı bir levha, babası I. Abdülhamid’in türbesinde asılıdır. Arapça ve Farsçaya vakıftı.
Kendisini bizzat gören Tayyarzâde Ahmed Atâ Bey’in tasvirine göre; Sultan Mahmud uzuna yakın boylu, yuvarlak yüzlü, siyah gözlü, uzun kirpikli, siyah sakallı, dalgalı saçlı ve düzgün endamlı idi. Az uyurdu. Sağlam cüssesine karşın elleri zarif ve küçüktü. Gayretli, neşeli ve mizaha meyilli olmakla birlikte, gerektiğinde oldukça ciddi bir tavır sergilerdi. Aynı zamanda düzgün diksiyo-nuyla, muhatabını etkileyecek derecede iyi bir hatipti. Onu görenler, ilk dikkati çeken tarafının, karşısındakini dikkatle inceleyen, uzun kirpiklerinin çevrelediği iri siyah gözleriyle küçük ve zarif elleri olduğunu belirtirler.
BÜYÜK DEVLET ADAMI
II. Mahmud Han dirayetli, azimli ve çalışkandı. Büyük tehlike atlatmış ve ölümden dönmüş biri olarak tahta çıktığı sırada Alemdar Mustafa Paşa’ya ilk emirlerini verdiği andaki davranışlarından anlaşılacağı üzere gayet soğukkanlıydı. Şahsî kızgınlıklarını affedecek kadar âlicenap olmakla beraber devlete karşı işlenen suçları asla bağışlamazdı. Hafızası, birkaç ay önce okuduğu telhislerdeki olayı ve bununla ilgili şahısları daha sonra hatırlayacak kadar kuvvetliydi.
Devlet işlerini en küçük ayrıntıya kadar bizzat takip ederdi. Siyasî belgeler ve yazışma evrakında anlaşılır ve yalın bir dil kullanılması üzerinde özellikle dururdu. Babıâli’ye verilen notaları, yapılan tercümeleri anlatım ve satır aralarında gizlenen manalar yönünden incelemeye tâbi tutar, diplomatik ifade yeteneğini geliştirmeye çalışır ve yabancı devletlere verilecek bazı önemli resmî belgeleri bizzat kaleme alırdı.
Askerî konulara aşırı ilgi göstermekteydi. III. Selim Han gibi, şehzadeliğinde topçulukla özel olarak ilgilendiği malumdu. 1831’de çıktığı Çanakkale gezisi esnasında, Kilidü’l-bahr Kalesi’ni gezmiş ve top talimlerini seyretmişti. Küpeli ve Baba Haydar adlı büyük toplarla yakından ilgilenen padişah, topçuların bazı teknik hatalarını düzeltmiş ve daha isabetli atışlar yapılmasını sağlamıştı.
Kaynak: Kayı IX Sayfa 71-73