Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin oğlu Orhan Gazi, her gittiği yerde, Allah (celle celalühü) dostlarını arar sorar, hayır dualarını almaya çalışırdı. Devletin hayatiyetini devam ettirebilmek için, bunları gönüllerini almanın şart olduğuna inanırdı.
Bir zaman İnegöl civarında, hayli derviş bulunduğunu işitti. Hemen dostu Korkut Alp’a haber göndererek, bu dervişler hakkında bilgi istedi. O da bu mevzuyu araştırıp, “Bizim yörede, garip bir derviş vardır, dağda, ovada dolaşır. Kurtla, geyikle söyleşir. Mübarek bir kişidir” diye cevap gönderdi.
Orhan Gazi gelen haberciden, bu mübarek zatın Seyyid Vefa hazretlerinin yolunda olduğunu öğrendiğinde, dervişin üzmeden yanına getirilmesini istedi. Fakat bütün uğraşmalara rağmen, bu kimseyi getiremediler.
Orhan Gazi gelenlere, “Bu derviş niçin yanımıza gelmek istemez? diye sorar. Aldığı cevap ise sırlarla doludur. “Efendim, bunlar gönül ehli kimselerdir. Her daveti kabul etmezler. Eğer gelmek icap ederse, kendiliklerinden gelirler. Siz fazla üzerine gitmeyiniz. Bir gün gelir, sizi memnun eder” cevabını alınca, Orhan Gazi, boynunu büktü. Beklemeye başladı.
Aradan uzun bir zaman geçer ve derviş bir gün elinde kavak ağacı fidesi ile sarayın kapısında görünür. Elindeki fideyi sarayın bahçesine dikmeye başlar. Bunu görenler hemen gidip, Sultana durumu bildirirler.
Orhan Gazi gelince, derviş, “Sultanım bu bizim hediyemizdir. Burada kaldığı müddetçe dualarımız sizinle beraberdir” deyip, geldiği dağa gitmek üzere saraydan ayrıldı. Sultan Orhan da arkasına düştü. Bir müddet gittikten sonra ona yetişip sordu:
– Senin rahat etmen için, şu İnegöl yöresinin hepsini sana verdim, lütfen kabul eyle.
– Bizim mal ile mülk ile ilgimiz yoktur. Mülk Allahü tealanındır, sen onu ehline ver.
– Ehli kimlerdir?
– Hak teâlâ dünya mülkünün idaresini senin gibi sultanlara verdi. Sen bununla Müslümanların işlerini gör! Onlara yardımcı ol!
– Hiç olmazsa çok az bir yer kabul et!
– Peki, o zaman kalbin kırılmasın, şu tepecik kâfidir. Ben vefat edince, oraya defnedersiniz. Dünyada mezar kazılacak kadar bir yer kâfidir…
Orhan Gazi az bir şey de olsa kabul ettirebildiği için sevindi. Dervişin duasını en sonunda alabildiği için memnun oldu. Derviş vefat edince, o tepeye defnedildi. Sonra da üzerine türbe yapıldı. Şimdi oraya “Geyikli Baba” denilmektedir.
Orhan Gazi son derece merhametli, halim, selim birisi idi. Çok âdildi. İslamiyetin emir ve yasaklarına çok bağlı idi. Orhan Gazi’nin ahlâkına hayran olup, adâletine gıpta eden Hıristiyanlar, O’nun idaresine geçmeyi gönüllü olarak isterlerdi. Birçok Hıristiyan belde, kendiliğinden idaresini kabul etmişlerdi.
Her zaman âlimlerle, evliya ile istişare eder, onların sohbetlerini kaçırmazdı. Çok mükemmel bir idareci idi. Osmanlı nüfuzunu arttırıp, devleti müesseseleştiren O’dur.
Orhan Gazi oğluna yapmış olduğu vasiyetinde de kendisi gibi adil bir idarede bulunmasını tehbih etmiştir.
“Oğul, saltanatınla, mağrur olma! Unutma ki, dünya Sultan Süleyman’a kalmamıştır. Saltanat, Allahü teâlânın dinine hizmette büyük bir fırsattır. Bu fırsatı iyi değerlendir! Ey oğul, adâletle hükmet! Gazileri gözet! Dine hizmet edenlere hizmeti şeref say! Fakirleri doyur. Zalimleri cezalandırmada gecikme! Adâletin en kötüsü, geç tecelli edendir. Sonunda, hüküm isabetli bile olsa, geciken adâlet zulümdür.”
İşte Osmanlı Devleti’nin padişahları, kuruluşunda ve sonrasında hiçbir zaman Geyikli Baba gibi gönül sultanlarını ihmal etmemiş, her daim onların gönüllerini hoş tutmak için uğraşmıştır. Kendileri bu mülkün sultanıydı ancak onlar da gönüller sultanıydı, aslında bir nevi Osmanlı Devleti’nin gizli sultanlarıydı…
- Tags: bursa, geyikli baba, inegöl, menevi sultanlar, orhan gazi, osmanlı devleti, padişah