Şeyh Said hadisesi üzerine yapılan tartışmalarda sıkça gündeme getirilen en önemli noktalardan bir tanesi de bu isyan içinde olduğu iddia edilen dış mihrakların rolüdür.
Bu konuda özellikle bir ülkeden bahsedilir ve belki de bilerek böyle yapılır. Çünkü bölgede İngilizlerin birtakım gizli saklı faaliyetlerinin olduğu aşikârdır. Şeyh Said’in de böyle bir bağlantısı olduğunu ortaya koyup, vatanı bölmek suçuna bir de casusluk suçlaması eklemek için yoğun bir çaba harcanmıştır.
Bu husus gerek gazetelerde, gerek mahkemelerde çok yazılıp çizilmesine rağmen, İngiliz iş birliği ciddi anlamda ispata muhtaçtır. Buna rağmen muhakeme safhasında bilerek bu konu zaman zaman mahkeme heyetince de gündeme taşınmış fakat hiçbir zaman dayanak bulunamamıştır. Aksine bu işin içinde İngilizlerin parmağının olmadığını ispat eden sebepler vardır.
Bu anlamda Ankara’nın isnat ettiği suçlamalardan en önemlisi Musul ve Kerkük’ün kaybının bu olaya bağlanmasıdır. Israrla Kürtçü olarak lanse edilen isyanın, Türk ordusunun Musul’a girişini engellemek için İngilizler tarafından çıkartıldığı veya desteklendiği iddia ediliyordu. Hâlbuki Musul’dan Lozan’da vazgeçilmişti. Velev ki öyle olsun, bu olay Ankara’nın elini kolaylaştırırdı.
Yine aynı konudan başka bir örnek daha verebiliriz. Bu olay Ankara’nın dediği gibi bir Kürt hareketi olsaydı ve başarıyla sonuçlansaydı Musul’daki Kürtlerle birleşme kaçınılmaz olurdu. Bu da tamamen İngilizlerin aleyhine bir duruma sebep olurdu. Çünkü hava kuvvetlerine rağmen Musul’daki Kürt hareketini bastırmakta zorlanan İngiltere, birleşme olması durumunda ortaya çıkacak bu büyük güçle baş etmekte zorlanacaktı. Bu bütün planlarının bozulmasına ve petrol hayallerinin suya düşmesine sebep olurdu.
İngilizlerin bu işin içinde olmadığının en önemli delili ise Sevr Antlaşmasına dayanıyor. Çünkü bu proje sonrasında Anadolu’nun doğusunda Ermenistan devleti kurmak isteyen İngilizler, çok sert bir tepki ile karşılaşmıştı. Bu tepkinin tek kaynağı Türk-Kürt ittifakıydı.
Şeyh Said’in İngilizler ile olan ittifak iddialarını dayandırdıkları sebep ise aşırı derecede komiktir aslında. Bu konu ile ilgili vesika olarak kabul edilen şey bir İngiliz silah fabrikasının broşürüdür. Hayali bir Kürdistan Savunma Bakanı adına gönderildiği öne sürülen broşür, Diyarbakır Postanesi’nde bulunmuştur. Gelmiş olduğu adres, isim ve gönderi bilgileri ise meçhuldür.
Bu direnişin bir Kürt hareketi değil de İslami bir kıyam olduğuna dair yüzlerce vesika olmasına rağmen Şeyh Said olayı, yıllarca Kürtlerin sindirilip bastırılması için sözde ihanetlerine delil olarak kullanılmıştır.
Şeyh Said hadisesinin neticeleri, yakın tarih cihetinden çok önemlidir. Neticede bu hareket bahanesiyle demokrasi askıya alınarak partiler yasaklandı. Basın hürriyeti kaldırıldı, İstanbul’daki muhalif gazeteciler tutuklanarak hapse atıldı ve muhalifler sindirildi. Din aleyhtarı icraat sıkılaştırıldı ve tekkeler kapatıldı. Bunun neticesinde doğuda yaşayan ve halka tesir etmesinden korkulan aşiret reisleri ile din âlimlerinin tamamı aileleriyle batıya sürgün edildi.
Osmanlı’nın 400 yıl boyunca başarıyla hâkim olduğu bölgede genç Cumhuriyet, 10 yıl içinde bu büyük mesele içinde boğulmuştur. Bu sebepledir ki, Kürtler Cumhuriyet Türkiyesi’ni Roma Devleti’nin devamı olarak görürler. Hâlbuki Kürtlerin Osmanlı ile bütünleşmesi o kadar başarılı olmuştur ki; onu kendi devleti olarak kabul etmişlerdir.
Ulus devlet kavramını oturtabilmek adına bir ülkenin kültür çeşitliliği olan milletleri sindirme politikası izlendi ve ret, inkâr, asimile, tenkil ve tedip yoluyla Türkleştirme yoluna gidildi. İşte bu politika yıllar sonra PKK belasının ortaya çıkmasına ve Kürt halkının da bu anlamda kullanılmasına zemin hazırlamıştır.
09.01.2016 – Türkiye Gazetesi