Bir dönemler internet denilince şaşıran insanlar, artık internetin hızını, limitini ve sürekliliğini sorgulayarak konuşuyorlar. Çok fazla değil, on sene önce, internet denilince aklımıza gelen şey sadece iki üç siteden ibaretti. Türkiye, diğer dünya ülkelerine nazaran bu konuda çok hızlı bir mesafe katederek, kısa bir zamanda internet alanında kendisini geliştirdi. Önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi artık internet üzerinden dijital yayınların yapılması konuşulmaya ve yavaş yavaş uygulanmaya başlandı. Gelin geçmişin şartlarından günümüze Türkiye’nin internet tarihçesine kısaca göz atalım.
Geçmişten günümüze internet…
İnternetin ilk günlerini hatırlayanlar bilir. O zamanlar ADSL dediğimiz internet hizmetinin esamesi bile yoktu. Çevirmeli bağlantılarla, zar zor bağlantı kurduğumuzda sevindiğimiz 9.600 kb/s hızımız vardı. Bir müddet sonra 14.400 kb/s’lik internet hızına geçildi ve bu hız bağlantı teknolojisinde bir devrim olarak görüldü. Aslında bakıldığı zaman gerçekten bir devrim niteliğindedir. Çünkü bu hız bazı şeylerin yapılabilir olduğunun ispatıydı ve bunun tetiklemesiyle 28.800 kb/s’lik hızın internet dünyasına girmesi gecikmedi. Dediğimiz gibi bir kere devrim gerçekleşti. Artık tutabilene aşkolsun. Büyük paralar ödenerek alınan 33.600 kb/s’lik modemler hayatımıza giriverdi. Artık bu bir müddet böyle kalır diyorduk ki; hemen arkasından bir devrim daha patladı ve sahip olanın ayrıcalıklı görüldüğü 56K’lık bir internet hızına ulaşıldı. Ondan sonrası zaten malum. Türk Telekom ADSL hizmetini vermeye başladı ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı.
İlk baştan beri öyle veya böyle bu internet hizmeti veriliyordu. Parasına kıyan evine internetini alıyor ve istediği gibi interneti kullanıyordu. Fakat büyük bir kesimin bu işin içine girememesinin önemli sebeplerinden biri olan maddiyat boyutu çok büyük bir engeldi. Çünkü şimdiki gibi sadece kullandığınız internet bedelini ödemek yetmiyor, ayrıca ek ödemelerden de kurtulamıyordunuz. Servis sağlayıcıya verdiğiniz aylık bedel, interneti kullandığınız kadar telefon parası, bir de bunlara interneti kullanabilmek için modem parası eklenince, yüklü miktarda ödeme yapmak zorunda kalıyordunuz. Şu sıralar ise, en hızlı interneti en ucuza verme yarışı bütün hızıyla devam ediyor. Nereden nereye.
Tabi işin hız ve maliyet boyutu önemli ama bir de işin içerik boyutu var. İnternette web sayfası denilince akla gelen şey, internet hizmetini aldığınız servis sağlayıcının sayfası ve onun yardımıyla ulaşabildiğiniz üç beş siteden ibaretti. Bu o zaman için yeterli oluyor ve hatta fazla bile gelebiliyordu. Çünkü yukarıda bahsettiğimiz işin hız boyutu sebebiyle bir sayfayı açtığınızda, tüm bilgilerin yüklenmesini beklemek uzun bir zaman alıyordu. O zamanlar Google’un olmadığını, hatta Google’un atası olarak kabul edilen Altavista’nın bile olmadığını düşünün. O sıralar arama motoru olarak yayında olan Yahoo bile daha yeni kurulmuştu. Yahoo’nun bütün ana ve alt kategorilerini dolaşmak ise bir kaç saatinizi alıyordu.
Windows Vista, XP, 98 hatta bütün bunların atası olarak kabul edilen 95 bile yoktu. O sıralar işletim sistemi olarak çalışan Windows 3.1 ise Dos’a giydirilmiş bir kıyafetten öte birşey değildi. Makineniz açıldıktan sonra komut sistemini kullanarak yani win.exe yazıp “enter” tuşuna bastıktan sonra açabiliyordunuz. O zamanlar yetkililer tarafından yapılan yorumlarda, ileride Dos’un bile kalmayacağını, işletim sistemlerinin mouse ile yönetileceği söylendiğinde herkes bir bilim kurgu filminin senaryosunu dinler gibi dinliyordu.
Günümüze gelince…
Günümüz internetine gelindiğinde ise; ADSL2 24 mbit’e kadar ulaşan bir internet hızını kolaylıkla ve eski günlere nazaran daha uygun fiyata evinize kadar ulaştırılabiliyor. Ayrıca son dönemde 3G teknolojisinin çıkmasıyla artık internet hizmetinde rekabet gittikçe kızışıyor. Bütün internet sağlayıcılar en ucuz ve en hızlı interneti vermek pahasına çok ciddi düşük rakamlarla kampanyaları son kullanıcının önüne sunuyor.
Bir de her yerde yaygınlaşmaya başlayan kablosuz internet hizmeti var. İstanbul’daki büyük ve yoğunluğu çok olan caddelerde belediyeler bedava kablosuz internet hizmeti vermeye başladılar. Cadde boyunca elinizde notebook istediğiniz noktada internete girebiliyorsunuz. Özel siteler, alışveriş mağazaları, cafeler, restaurantlar hep kablosuz internet hizmetini sunmaya başladı. Artık bir restauranta girerken ortamın, yemek ve hizmet kalitesinin yanında kablosuz internetinin olup olmadığı da aranmaya başlandı. Bir zamanlar çevirmeli bağlantıyla internete bağlandığımız zaman şükrederken, şimdiler de ise internette açtığınız bir sayfa biraz yavaş açılsa isyan ediyoruz. Cep telefonlarımızdaki internet özelliğinden bahsetmiyorum bile. Çünkü bu ayrı bir makale konusu.
Gelelim internette bulunan yayınlara. Bir zamanlar koskoca Yahoo’nun bütün sayfalarını bir saatte okuyabiliyorken, şimdilerde sadece bir kategorisini bile bir saati bırakın dört, beş saatte gezemeyebilirsiniz. Ucu bucağı gözükmeyen internette, nelerle karşılaşabileceğinizi kestiremiyorsunuz bile. İnsanların literatürüne “googlamak” diye bir tabir eklendi. Yazacağınız makale, tez, dönem ödevi ve bunun gibi doküman gerektiren bütün işlemler için Google’a girmeniz yeterli. İstemediğiniz kadar doküman emrinizde. Kaçırdığınız dizilere, filmlere hatta elli yıl önce çekilmiş bir filme bile internetten ulaşabiliyorsunuz. Artık bu saatten sonra izlemek de, indirmek de size kalmış.
Artık bundan sonrası için kim ne derse, kim nasıl bir tahminde bulunursa bence kesinlikle olmaz demeyin ve eski dönemlerdeki tabir gibi bilim kurgu mantığıyla yaklaşmayın. Çünkü artık ok yaydan çıktı ve yakalamak mümkün değil.
Hızlı internetli günler dileğiyle…