5.000 veya 10.000 yıl önce internet var mıydı?

Yorum yapılmamış Share:

Çok iddialı bir soru ve cevabı da bir o kadar iddialı. Daha doğrusunu söylemek gerekirse bizi çok aşan ve bizim cevaplayamayacağımız bir soru. Bu konuda uzmanlaşmış, o dönem tarihçilerinin bile bu konuları bırakın, genel yaşantıları hakkında verebilecekleri cevaplar yeterince sınırlı. Öte yandan, o devirlerde yapılan yapıtlar, şehirler ve gün geçtikçe gün yüzüne çıkanlar, o günlerde teknolojinin aslında günümüz seviyelerinin de üstünde olabileceğini göstermekte. Ayrıca bu konu gittikçe tarihçilerin gündeminde ciddi boyutlarda yet tutmaya başlıyor.


Gündeme gelen bu yeni tartışmalar beraberinde ikinci bir konuyu gündeme getiriyor. Yıllardır sürdürülen ve daima dayatılan dünya genelinde bir inanç var. Batı dünyası hep teknolojinin önde giden, her yeni teknolojiyi ilk bulan ve teknolojinin öncüsü olan bir toplum olarak lanse ediliyor. Ayrıca teknoloji sanki 0’dan başlamış günümüzdeki seviyelere ulaşmış gibi izlenim de var. Taş devri, tunç devri gibi dönemlerden bahsedilerek hep bu görüş açısı gündeme taşındı. Şu andaki teknoloji seviyesinin, dünyanın en yüksek sevisinde olduğu söylendi. Fakat bu sözler ve demeçler artık tartışılır ve sorgulanır hale geldi.

Son dönemlerde konuşulan şey ise teknolojinin sinüs eğrisi. Teknolojinin iddia edildiği gibi başından bu yana devamlı yükselen bir eğri olmadığı, dönem dönem sıfır seviyelerine kadar indiği ve daha sonraları tekrar yükseldiği konuşulmakta. Şu anki uzay teknolojisi ile bile henüz nasıl yapıldığı bulunamayan ve içinde sakladığı sırları çözülemeyen piramitler, teknolojinin sinüs eğrisinin en bariz örneklerinden.

Piramitlerin içinde bulunan firavunların ve kraliçelerin odaları, güneş odaları, hava odaları, firavunların mumyalama teknikleri, yerin onlarca metre altında bulunan firavunun gemileri hep sırrı çözülememiş olaylar. Bir belgeselde bulunan firavun gemisini anlatırken, bunca zamandır geminin hemen hemen hiç çürümediğinden bahsediliyordu. İlk etapta, geminin bulunduğu odaya hava girmediği ve bu şekilde çürümeden kalabileceği söylendi. Fakat bir müddet sonra içeride dolaşan bir örümcek bulununca hayretler üst seviyelere çıktı. İçerisinde hava olan bir ortamda bu gemi bozulmadan ve herhangi bir çürümeye maruz kalmadan bunca senedir nasıl kalabiliyor ve nasıl bir teknoloji kullanılıyor; konu çözülemiyor. Düşünün, biz elimizdeki teknolojiyle nasıl yapıldığını bulamıyoruz daha, bir de işin yapma boyutu var.

Diğer bir örnek ise Maya kentleri. Dağların zirvesine kurulmuş, gayet sistematik, yüksek seviyedeki zerafetiyle göz zevklerine hitap ediyor. Dağların zirvesine kurulmuş bu taş kentlerin, taş tedariklerinin nasıl yapıldığı ise konuyu daha da gizemli kılıyor. Belgesellerde tahmini düşüncelerle yapılan taşların taşınma simülasyonları, yapılan işlemin ne kadar imkansız bir halde olduğunu göstermekte. Eski Mayalar’ın astronomi, matematik, mimari ve sanat gibi birçok alanda ileri bir uygarlık sevisine ulaştıkları şu anki çözülebilen sırlar. Filimlere konu olan Maya takvimi meselesini ise bilmeyenimiz yok.

Bunlar sadece hızlıca verebileceğimiz örnekler. Daha derinlemesine araştırdığımızda ise daha nice örnekleri görebiliriz. Bu örnekler bize, teknolojinin de sinüs eğrisinde olduğunu açıkca göstermektedir.

Teknolojinin öncüsünün batı olduğu aldatmacasını ise kağıt, mürekkep, barut gibi dünya tarihinin en önemli mihenk noktaları olan buluşların Çin’de keşfedildiğini hatırlatarak, çürütmek mümkün. Türk bilim adamlarının yaptıkları buluşları ve teknolojik gelişmeleri ise burada yazmak mümkün değil. Bilinen ilk uçan insanın Hazerfen Ahmet Çelebi olduğunu unutmamak gerekir.

Bütün bunlar, bir zamanlar karanlık çağı yaşayan Batı’nın, geçmişindeki kötü dönemleri unutturup, üzerlerinde bulunan o kötü imajı doğuya yıkarak, kendilerinin ne kadar aydın, ne kadar müreffeh ve aydın toplum olduklarının ispatını yapma çalışmaları.

Netice olarak şunu belirtelim ki; teknoloji, dünyanın yaratılmasından bu yana, sinüs eğrisiyle dönem dönem artmış, dönem dönem düşüşe geçmiş. Yükselen eğri kimi zaman batıya, kimi zaman ise doğuya dönmüştür.

Günümüz teknolojisinin batı endeksli olmasının sebebi ise, geçmiş dönemlerde doğunun zenginliğinin sömürülmesi ve doğudaki güzelliklerin tüketilmesi amacıyla yürütülen planlı çalışmanın ürünü. Bütün batı ülkeleri el birliğiyle, doğu ülkelerinin üzerine çöküp, gelişmelerini kısıtlayarak bu dönemlere ulaştılar. Bu tez, şu anki İran, Çin, Kore, Japonya örneklerinden de anlaşılabildiği gibi, serbest bırakıldıklarında veya müdahele edemediklerinde seviyelerinin yükselebildiğinin göstergesidir. Artık bizim de ülke olarak, doğulu kimliğinden (batının bize yakıştırdığı) kurtulup, kendi teknolojimizi kendi elimize almak zamanıdır diye düşünüyorum. Neden olmasın, İran, Çin, Kore ve Japonya yapabiliyorsa biz niye yapamayalım. Bizim tarih geçmişimiz, kültür geçmişimiz ve zenginliğimiz en az onlar kadar var. Tek bir fark var, biz geçmişimize, kültürümüze onlar kadar sahip çıkamadık.

Şu anda teknolojinin sinüs eğrisi yükselişte ve eğrinin ucu batıdan yavaş yavaş doğuya doğru kaymakta. Elbetteki birgün bu eğri de inişe geçecektir. Einstein’ın meşhur bir sözü vardır. Einstein’a “Üçüncü dünya savaşı çıkar mı?” diye sorduklarında Einstein; “Onu bilemem ama üçüncü dünya savaşı olursa, dördüncüsü kesin taş ve sopalarla olacaktır.” şeklinde cevap vermiştir.

Yazıya son vermeden önce, başlığın cevabını da bir nebze vermeye çalışalım. İnternetin olup olmadığını bilemeyiz ama şu bir gerçek ki şimdiki gibi olmasa da, buna benzer iletişim sistemleri ve kendine göre bir işleyiş mantığı mutlaka vardı.

Teknolojinin beşiği olma dileğiyle iyi günler…

Previous Article

Diziyi kaçırdım, izleyemedim sözü artık tarih oluyor…

Next Article

9.600 kb/s’lik hızdan, 24 Mbit’lik hıza…

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.