Sultan Baybars ve Memlûk Sultanlığı: -4-)
Suriye’deki şehirleri birer birer istilâ eden Hülâgû, Mağribin anahtarı Mısır’ı gözüne kestirmişti. Mağribin olduğu kadar İslam dininin istikbali de tehlike altındaydı.
Artık muharebe kapıya dayanmıştı. Taze sultan Seyfettin Kutuz, hemen Müslümanları Moğollar’a karşı cihada çağıran bir ferman hazırlattı ve arkasından ordunun hazırlanmasını emretti. Moğolları Mısır’da karşılamak istemiyordu. Muhârebeyi şimâle taşıyıp, mağlubiyet ihtimaline karşı ikinci bir müdâfaa hattı kurmak istiyordu. Bu sebeple, Moğollara en yakın bölge olan Ayn-ı Câlût’a ulaşıp, muhârebeyi burada yapmayı arzu ediyordu. Bunun için tedbir maksadıyla Gazze’nin alınması lazımdı ve bu sebeple Baybars’ı 1260 yılının Temmuz ayında Gazze’ye sevk etti. Burada bulunan Moğol kuvvetleri kumandanı Baydarâ, durumu o sırada Baalbek’te olan başkumandan Ketboğa Noyan’a bildirdi. Ketboğa ona şehri savunmasını ve kendisi yetişinceye kadar direnmesini emretti. Fakat Ketboğa geç kalınca Baybars Moğollar’ı mağlûp etti ve şehri ele geçirdi. Bu arada Moğolların büyük hanı Mengü Kaan öldüğü için, Hülâgû Kara Kurum’a gitmek zorunda kalmıştı ve ordularının başında Ketboğa’yı bırakmıştı.
Baybars’tan kısa bir müddet sonra Ağustos ayında Sultan Kutuz da Hama hâkimi el-Melikü’l-Mansûr Muhammed ile kardeşi el-Melikü’l-Efdal Ali ve Suriyeli diğer bazı emirlerle beraber Kahire’den Gazze’ye hareket etti. Bir müddet burada konaklayan Sultan Kutuz, yola devam edebilmek için Akkâ’daki Haçlı kontlarına elçi gönderip topraklarından geçiş izni aldı ve Baybars’ın da ordusuna dâhil olmasıyla sahil yolunu takip ederek emniyet içinde Ayn-ı Câlût’a ulaştı.
Hülâgû’nun ordunun başında olmadığı haberini Seyfettin Kutuz da almıştı. Onun yokluğunda, orduyu komutan eden Ketboğa’yı kışkırtmak için ufak çaplı akınlarla, saldırılar düzenledi. Amacı hırsa kapılan Moğol ordusunu, Ayn-ı Câlût’a getirtebilmek ve buradaki coğrafi konumu kendi lehine kullanıp, onları tuzağa düşürmekti. Neticede istediği de oldu. Baybars’ın tarafından yapılan amansız gece baskınları neticesinde zarara uğrayan Ketboğa öfkeye kapıldı ve adamlarının Hülâgû’nun dönüşünü beklemesine dair tavsiyelerini dinlemeden Ayn-ı Câlût’a hareket etti. 20.000 kişilik Seyfettin Kutuz kumandasındaki Memlûk ordusu süvariler, atlı okçular ve piyadelerden oluşuyordu. Ketboğa Noyan komutasındaki 20.000 kişiye yakın Moğol ordusu ise Moğol atlı okçuları, Ermeni şövalyeler ve Gürcü piyadelerden oluşuyordu. Neticede iki ordu 3 Ekim 1260 tarihinde Ayn-ı Câlût’ta karşı karşıya geldi.
Ayn-ı Câlût Filistin’de Nablus ile Beysân arasında yer alan küçük bir mevki olup rivayete göre adını Hazreti Dâvûd tarafından bir savaş sırasında öldürülen Câlût’tan (Goliath) almıştır. Ayrıca Selâhaddin-i Eyyubi, 1182’de Haçlılardan aldığı bu küçük kasabayı, Hittin Savaşı ve Kudüs’ün fethinden önce bölgedeki Haçlı kontlukları üzerine düzenlediği seferlerde bir üs olarak da kullanmıştı.
Sultan Kutuz ve kumandanları bölgeyi iyi bildikleri ve arazinin uygun olması sebebiyle hilal taktiğini kullanmaya karar verdiler. Gece ordu ikiye ayırıldı ve bir bölümü ormanlık sahada pusuya yatırıldı. Muhârebe meydanına gece gelen Ketboğa, güneş doğduğunda karşısında kalan askerleri, bütün Memlûk ordusu zannetti ve hırsına kapılıp aceleyle hücum emri verdi. Onların saldırdığını gören Baybars da karşı saldırı emri verdi ve kıran kırana bir muhârebe başladı. Baybars fazla yüklenmiyor, fark ettirmeden Moğolları tuzağa doğru çekmeye çalışıyordu. Bunu geri çekilme olarak addeden Noyan bir an önce nihai neticeye ulaşmak adına, bütün kuvvetleriyle Baybars’ın üzerine yüklenmeye başladı. Bu hamleyi bekleyen Baybars ise daha önceden planlandığı gibi ricat emri verdi ve geri çekilme başladı. Ketboğa şimdiden zafer sarhoşluğu içinde kendisinden geçmiş, ordusuyla birlikte tuzağa doğru dörtnala sürüklenmeye başladı. Bir müddet sonra pusudan habersiz dağlık araziye giren Moğollar, Seyfeddin Kutuz tarafından arkalarının çevrildiklerini fark ettiklerinde ise iş işten geçmiş oldu. Büyüklüğüne güvenip savaş alanını bile incelemeye lüzum görmeyen ve hırsına kapılan Noyan, çok kötü bir şekilde tuzağa düştü ve her taraftan kuşatıldı.
Çemberin kapanmasıyla bir anda Moğolların üzerine ok yağmaya başladı ve patlayıcı bomba atan piyadeler ile birlikte Moğolların üzerine ölüm yağdırmaya başladılar. Sonrasında Sultan Kutuz arkadan, Baybars da geri dönüp önden saldırmaya başlayınca sıkışan Moğol askerleri arka arkaya kayıplar vermeye başladı. Öğleye kadar devam eden savaş sonunda Moğollar İslâm ordusu karşısında ağır bir mağlûbiyete uğradı. Bozulup kaçan adamlarının peşinden gitmeyip cenk etmeyi tercih eden Ketboğa Noyan ve oğlu ise çarpışma esnasında öldürüldü. Sultanın emriyle kaçanları takip eden Baybars, Beysan’da toparlanıp muhârebeye girişmek isteyen Moğol ordusunu, ani bir baskınla bir daha mağlûp etti ve onları Fırat kıyılarına kadar kaçmak zorunda bıraktı. Daha sonra Hülâgû Ketboğa’nın intikamını almak üzere ordu gönderse de onlar da dağılıp geri çekilmek zorunda kaldılar.
Bu zaferle Suriye ve Mısır’dan başka Mağrip de Moğol istilâsından kurtarılmış oldu. Zira Moğollar, Müslümanların doğudaki son kalesi Mısır’ı ele geçirmiş olsalardı İslâm dünyasını korkunç bir akıbete sürükleyebilirlerdi. Moğolların karşısına Sultan Kutuz gibi büyük bir şahsiyet çıkmamış, Irak ve Suriye gibi Libya, Tunus ve Cezayir de onların hâkimiyetleri altına girmiş olsaydı, Hıristiyanlar ve Latinlerle birleşebilecek Moğollar sebebiyle İslam dininin istikbali tehlikeye girebilirdi.
Ayn-ı Câlût Savaşı ile Memlûklüler Suriye ve Mısır’daki hâkimiyetlerini sağlamlaştırdılar. Osmanlı pâdişahı Yavuz Sultan Selim Hân’a kadar İslâm âleminin hamisi ve en büyük devleti olarak kabul görüldüler. Moğol istilâsı karşısında o güne kadar dâima müdâfaa konumunda olan İslâm âlemi ise bu mağlubiyet sonrasında artık taarruza geçmeye başladı ve en önemlisi de Moğolların uzun zaman sonra bir Müslüman tarafından yenilmesi ile büyük moral oldu. Bu durum Moğollar için de bir dönüm noktası oldu. Batıya ilerleyişleri durdu. Zamanla içlerindeki bazı hükümdarlar İslamiyet’e yöneldi.
Baybars açısından bakıldığında ise bu muhârebe, göstermiş olduğu cesâret ve kahramanlık sebebiyle, kendisine büyük bir itibar kazandırdı ve Memlûk Sultanlığının kapılarını tamamen açmış oldu.
Haftaya: Orta Doğu’nun hüzünlü sonbaharı ve Baybars’ın yükselişi