Orta Doğu’nun hüzünlü sonbaharı ve Baybars’ın yükselişi

Yorum yapılmamış Share:

(Sultan Baybars ve Memlûk Sultanlığı: 05)
Ayn-ı Câlût Muharebesi vesilesiyle Orta Doğu’nun, Anadolu’nun ve hatta Avrupa’nın tarihi değişti. Sultan Seyfettin Kutuz sayesinde Libya, Tunus, Cezayir ve bütün mağrip Moğolların hâkimiyetleri altına girmekten kurtuldu. Böylece istilanın Avrupa’ya sıçraması ve birçok medeniyetin de yok olması önlendi. Müslümanların Orta Doğu’daki hâkimiyeti arttı ve bir dönüm noktası oldu. Aynı zamanda Moğolların İslamiyete bakış açıları değişti ve zamanla bazı Moğol hükümdarları İslamiyet ile şereflendi.


Memlüklüler ise Suriye ve Mısır’daki hâkimiyetlerini sağlamlaştırdı. Moğolları mağlup etmek gibi büyük bir payenin sahibi oldukları için takdir edildiler ve İslâm âleminin hamisi olarak görülmeye başlandılar. Fakat bu vaziyet bazı üzücü hadiselere de sebebiyet verdi. Henüz savaşın üzerinden kısa müddet geçmişken, Orta Doğu bazı çekişmelere sahne oldu. İki büyük Müslüman komutanın karşı karşıya gelmesiyle Orta Doğu’da âdeta bir hüzünlü bir sonbahar yaşandı.

Bazı kaynaklarda hadisenin müsebbibinin ve faillerinin bulunamadığı belirtilse de bu kavil kuvvetli değildir. Esas olan ise Baybars ile Kutuz arasında bir çekişmenin yaşandığıdır.

Ayn-ı Câlût gibi bir zaferin baş mimarlarından olan iki büyük asker, Sultan Seyfettin Kutuz ve onun daha önce karındaşlığını, sonrasında ise komutanlığını yapan Baybars, maalesef muharebe sonrasında karşı karşıya geldi. Baybars’ın ısrarla istediği Halep naipliğinin verilmemesi ile başlayan bu hadise, Kutuz’un, bir av partisi sırasında suikasta kurban giderek öldürülmesiyle neticelendi.

Kutuz, Baybars’ın muharebe neticesinde ortaya çıkan şöhretinden çekiniyordu. Bu sebeple Suriye naipliği konusunda da menfi bir cevap vermişti. Fakat Baybars’ın ısrarcı olmasıyla zor durumda kaldı. Çünkü arzu ettiği takdirde etrafına hatırı sayılır miktarda adam toplayabileceğinin ve bu vaziyetin de devleti ikiliğe sürükleyeceğinin farkındaydı. Ayrıca Baybars’ın, Fariseddin Aktay’ın öldürülmesinde kendisinin parmağının olduğunu öğrendiğine dair istihbari bilgi almıştı. Bu sebeplerle itimat ettiği adamlarıyla istişare ederek, Baybars’ı öldürtmeye karar verdi.

Fakat burada Kutuz’un bahtsızlığı, Baybars’ın böyle bir hamleyi bekliyor ve gizli gizli onu takip ettiriyor olmasıydı. Artık ok yaydan çıkmıştı ve iki büyük komutan birbirlerini ortadan kaldırmak için fırsat kollamaya başlamıştı. Sultanın diğer bahtsızlığı ise istenmeyen bir adam olmasıydı. Tahta kısa bir müddet önce çıkmış olmasına rağmen, halk arasında ve saray idâresinde Kutuz’a karşı muhâlif bir tavır vardı. Buna muharebe sebebiyle almış olduğu sert tedbirler sebebiyet vermişti. Bütün bunlar Kutuz’a düşman olanların sayısını artırırken, tahtan indirilmesini isteyenlerin de seslerini yükseltmeye başlamıştı. Moğollara karşı mutlak bir galibiyet alınması da fayda etmedi. Aksine zafer Baybars’a atfedildi ve bu Baybars’ın ciddi manada kuvvetlenmesine sebep oldu.

Bu karşılıklı çekişmede ilk fırsatı yakalayan Baybars oldu. Sultan, muharebe sonrasında Mısır’a dönüşe geçti ve Kahire yakınlarına geldiğinde adına düzenlenen av partisine katıldı. Burada bir an gaflete düşen Kutuz, ordugâhtan tedbirsiz bir şekilde ayrıldı. Bu durumdan istifade eden Baybars, 23 Ekim 1260 tarihinde pusuya düşürdüğü Sultan Seyfettin’i bir okla öldürdü.

Bu hadise, kâhir ekseriyetin Kutuz’u istememesi sebebiyle sevinçle karşılandı ve hemen ertesi gün 24 Ekim 1260 tarihinde Memlûk emirleri, Baybars’ı Melik-üz-zahir Rükneddin unvanıyla başa geçirdiler. Böylece Karadeniz’in şimalinde başlayan serüven, otuz yedi sene sonra sultanlığa kadar ulaşmış oldu.

Maalesef mazide böyle talihsiz acılara istenmese de rastlıyoruz. İyi niyetle yola çıkılan böyle hadiseler hüzünle neticelenebiliyor. Bu mevzuları günümüz penceresinden bakarak değerlendirmek büyük hata olur. Çünkü tarafları ve hadisenin sebeplerini tam anlamıyla bilmeden ve yaşananlara tam manasıyla vâkıf olmadan, devrin tarihçilerinin bakış açılarıyla yazılmış bilgilerle yapılan menfi değerlendirmeler, maksadını aşabiliyor. Bunun için bu konuda yazı yazılırken çok dikkatli hareket edilmesi gerekmektedir.

Haftaya: Birecik, Halep katliamları ve Moğol Ermeni ittifakı

Previous Article

Birecik, Halep katliamları ve Moğol-Ermeni ittifakı

Next Article

Ayn-ı Câlût Muharebesi ve yok oluşun eşiğinden dönüş

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.