Anadolu insanı misafirperverliği, insanlığı ve hoş sohbeti ile hep bildiğimiz gibi. Eve girdiğiniz andan itibaren artık onların şeref konuğusunuz. Eve girdiğinizde ilk önce su içer misiniz diye sorulur. Hemen arkasından yemek hazırlığı başlar.
Tok olduğunuzu üst üste söylemenize rağmen, çoğu zaman kâr etmez. Pratik bir şekilde sofra yere serilir ve artık tok olsanız bile reddetmeyeceğiniz, yemeyecek olsanız da yemek isteyeceğiniz bir şekilde önünüzde sergilenmektedir güzelim yemekler. Taze sebzelerden oluşan şaheserler, bahçeden biraz önce toplanmış malzemeler ile yapılan salata ve mis gibi kokan köy ekmeği…
Yemekler yenilip sofradan kalkıldığında ise hemen tavşankanı çaylar servis ediliyor. Yemekten yeni kalkmış olsanız bile illaki çayın yanına börek, çörek bir şey konuluyor. Ne gerek vardı daha yeni yemekten kalktık denildiğinde ise “oğlum kuru kuru çay mı içilir, için kıyılır” cevabı gecikmiyor. Sonra gelsin tadına doyum olmayan çay muhabbetleri.
Hafta sonu tatilleri olmayan, izne ayrılıp memleketine gitmek gibi bir zorunluluğu olmayan ve çalışmaktan hiçbir zaman gocunmayan bir insan topluluğu. “Köy yerinde iş biter mi a oğul” düşüncesiyle sıkılmadan, üşenmeden çalışıyorlar.
Akşam, yatsı namazıyla yatağa girerler, sabah namazını müteakip koşuşturmaya başlarlar. Fakat seksenlik dede, şehirlinin elli yaşındaki adamına âdeta taş çıkartır. Bir bakıyorsunuz traktör üstünde bahçe bellemeye gidiyor, bir bakıyorsunuz elinde çapa bahçede ot temizliyor. Hepsi de hayatından memnun ve huzur dolu bir ömür geçirdiğinin idrakinde…
Gelelim işin acı olan tarafına. Bu saydığımız güzellikler artık yerini yavaş yavaş şehirleşmeye bırakıyor. Evet, bir kültür hazinesi olan ve ülkeyi besleyen köylerimiz de artık şehirleşme tehlikesiyle karşı karşıya. Köylerden göç edip, şehir hayatında boğulmayı tercih edenlerden sonra şimdi de köydeki hayatı boğma boyutuna geliyor iş.
Kahvaltı sofrasındaki taze tereyağı yerini margarine, günlük taze süt yerini pastörize süte, keçi peyniri yerini market peynirine bırakıyor.
Artık köylüler uğraşmaktansa daha az çalışıp, daha çok kazanacağı işlere yöneliyor.
Yani artık köylerde de “otomatik yaşantı mekanizması” yerleşiyor. Yetinmek, sabretmek, idare etmek ve değer vermek gibi güzel hasletler artık yavaş yavaş yerini tersine bırakıyor.
Ve diyoruz ki: “Kültür hazinesi köylerimiz nereye gidiyor?”
Köy hayatını unutmamanız dileğiyle…