Lozan Sulh Konferansı, 24 Temmuz 1923 tarihinde neticelendi. Muahede Türkiye ve İngiltere’nin haricinde, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya ile daha sonradan muahedeye dâhil olan Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Rusya devletleri tarafından imza edildi.
Müzakere esnasında hürriyetin kazanılması amacıyla birçok taviz verildi. İstiklal Harbi gâzilerinden teşekkül eden ilk meclisin bu haliyle muahedeyi kabul etmeme ihtimali ise yüksekti. Bu durumun farkında olan Ankara hükûmeti, meclisi dağıtarak tamamen kendi taraftarlarından müteşekkil bir meclis oluşturdu ve muahede 6 Ağustos 1924 tarihinde bu yeni meclis tarafından kabul edilerek mer’iyyete (yürürlüğe) girdi. Bu aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin içine kapanmasının ve sert bir inkılap devrinin başlangıcı oldu.
Orta Doğu, Mısır, Sudan, Libya, Kıbrıs, Ege Adaları tamamen elden çıktı. Anadolu ve Trakya’nın küçük bir mintakası (mıntıka) bize bırakıldı. Batı Trakya’daki ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan diğer topraklardaki plebisit yapılma kararı ise hiçbir zaman devreye sokulmadı. Böylece Misak-ı Millî hayal oldu. Zaten uygulanması da mümkün gözükmüyordu. Bu da Misak-ı Millî kararının o devrin şartlarında amme efkârının gözünü boyamak için alınmış olduğu iddialarını kuvvetlendirmektedir.
Anlaşmaya varılan madde gereğince Yunanistan’da yaşayan Müslümanlar ile Türkiye’deki Ortodokslar kendi fikirleri sorulmaksızın zorla mübadele edildi. Bundan en çok Türkiye zarar gördü. Çünkü gidenlerin çoğunluğu zenaatkâr Rumlardan oluşuyordu. Yunanistan için ise biçilmiş kaftandı. Çünkü yeni kurulan devletin gelişmesi için yetişmiş halka ihtiyaç duyuyorlardı.
En mühim madde olan Musul ise bir çözüme kavuşturulamadığı için daha doğrusu İngilizlerin ve petrol hissedarı olan devletlerin arzu ettikleri gibi bir netice hâsıl olmadığı için bilahare müzakere edilmek üzere sonraya bırakıldı. Bu da 1926 senesinde Musul, Kerkük ve Süleymaniye’nin İngilizlere terk edilmesiyle neticelendi. Bize ise teselli mahiyetinde Meriç’in batısında kalan Edirne’nin Karaağaç mahallesi bırakıldı. Bu da tamamen Yunanistan’ın mali durumundan kaynaklanıyordu. Harp tazminatını ödeyemeyecekleri için, borç karşılığı verilmişti. Diğer bir mühim zayiat da hukuk sisteminin ecnebi mütehassıslar tarafından tasarlanmasıydı. Böylece bir babanın iki evladı gibi olan İslamiyet ve Türkler ayrılmış oldu ve yeni devlet İslâmî hüviyetinden tamamen uzaklaştı.
Lozan’ın Sevr’e nazaran “ehveni şer” olan maddeleri de vardı. İlki Osmanlı İmparatorluğu’nun borçlarıydı. Bunlardan Almanya’ya olan borçlar silindi. Diğer borçlar ise Osmanlı topraklarında kurulan devletlere paylaştırıldı. İkincisi ise 1914 senesinden beri kaldırılmış olan ecnebi imtiyazların tekrar devreye sokulmamasıdır. Bu maddede müttefiklerin ısrar etmemesinin en mühim sebebi, Türk devletinin Batı hukuk ve ticaret sistemini kabul edeceği sözünü vermesiydi. Diğer iki maddesi ise toprak kazanımları açısındandır. Ahalisinin ekseriyeti Rum olmasına rağmen Doğu Trakya ve İzmir Türkiye’ye bırakıldı. Müzakereler boyunca ABD’nin direttiği Wilson Prensipleri’ne rağmen, emperyal ülkeler isteklerini gerçekleştirdikleri için Ermenistan ve Kürdistan meselesinin de üstü kapatıldı.
Bütün bunlar göz önüne alındığında Lozan Sulh Muahedesi’nin Türkiye tarihinin en keskin kırılma noktası olduğu aşikârdır. Buna rağmen tahrif edilen tarih yüzünden tam olarak içyüzü ortaya çıkmamış ve aydınlatılamamıştır. Israrla hâkim güç tarafından 2,5 milyon kilometrekarelik bir devletten 777 bin kilometrekarelik bir devlete geriletilmesi, geriye kalan dörtte üçlük toprağın ise kaybı zihinlerimize muhteşem bir zafer olarak nakşettirilmeye çalışılmıştır.
Lozan’ın en mühim kaybı ise Türk-İslam coğrafyasının hukukunu korumaktan ve cihan mefkûresinden (davası) vazgeçilmesidir.
- Tags: almanya, ermenistan, ismet inönü, İtalya, Japonya, kürdistan, lozan, lozan muahedesi, Romanya, sevr antlaşması, Yugoslavya, Yunanistan