(Sultan Baybars ve Memlûk Sultanlığı: 01)
- yüzyıl, İslam dünyasının buhran dolu yıllarıydı. Orta Doğu, Asya ve özellikle Anadolu’da yıkımlara neden olan Haçlı ve Moğol istilaları, Müslümanları kasıp kavururken medeniyetler de birer birer yok oluyordu.
Müslümanların hâmisi olan Anadolu Selçuklu Devleti’nin, bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde tespih taneleri gibi dağıldığı, insanlığın ve merhametin sahipsiz kaldığı bir devreden geçiliyordu. İlmin ve âlimin hiçe sayıldığı, yakılan kütüphaneler yüzünden şehirlerin dumanla kaplandığı, nehre atılan kitaplar sebebiyle su yerine mürekkebin aktığı acı dolu yıllar, sanki hiç bitmeyecek gibiydi.
Kadın, çocuk ve ihtiyar demeden yapılan toplu katliamların birer adi vakaya dönüştüğü ve nehirlerin mürekkepten sonra kana bulandığı, herkesin “Yok mu Allah için bu zulmü durduracak?” diye yalvardığı günlerde, ümitsizlik had safhadaydı. Artık devleti yönetenler ve halk ümidini yitirmiş sonlarını bekliyorlardı. Bir devlet ve onun sultanı hariç.
Allah rızası için gazadan gazaya koşup, at koşturan ve kılıç şakırdatan yürekli bir asker. Cihad şuûrunu bütün hücrelerine kadar sindirmiş, Orta Doğu’nun tarihinin ve talihinin değişmesine vesile olmuş bir sultan. Aksi halde bedeli çok ağır olabilecek bir yıkımı durduran adamdan, Memlûk Sultanı Baybars’tan bahsediyorum.
Ancak konunun daha iyi anlaşılabilmesi için yazının ilk bölümünde, husûsiyeti sebebiyle tarihte yerini almış altı önemli devletten birisi olan Memlûklüleri ve onun en önemli sultanlarından birini kısaca anlatmak gerekiyor.
Mısır Memlûklüleri, Osmanlı’daki yeniçeriler gibi Eyyubi Devleti’nin husûsi askerî birliğini oluşturuyordu. Bu askerî birliğin bir kısmı Çerkez ve Gürcülerden müteşekkil olmakla beraber, ağırlık olarak Kuman ve Kıpçak Türklerinin hâkimiyeti mevcuttu. Sadece hükümdara bağlı olan bu birliğin en önemli özelliği ise sadece beyazlardan oluşmasıydı.
Memlûklüler, Eyyubi Sultanı Melik Şah Salih’in haçlılar ile yapılan savaşta şehit olması sonrasında iktidarı ele geçirdiler. Başlarına da atabey olan Aybeg’i geçirdiler. Böylece diğer adı ed-Devletü’t-Türkiye olan, Müslüman Mısır Memlûk Sultanlığı kurulmuş oldu. Memlûklüler aradaki bağ sebebiyle, Eyyûbi Devleti’nin mirasına konmuş, onun devamı niteliğinde bir devlet olma özelliğine sahiptiler.
Kazandığı harpler ile Orta Çağın en güçlüsü hâline gelen, Türk İslam tarihinin talihinin değişmesine sebep olan ve yok olmanın eşiğinden çekip çıkartan bu devletin en önemli sultanlarından biri de Baybars’tır. Ancak selefi olan Seyfettin Kutuz’u da anlatmadan geçmeyelim. Halef-selef olan bu iki insan arasında, daha sonraki yazılarımda da değineceğim üzücü bir hadise yaşanmış olsa da, aslında bir “yap-boz”un birbirlerini tamamlayan iki parçası gibiydiler.
Seyfettin Kutuz, İslam tarihi bakımından çok önemli olan Ayn Calut Savaşı için tahta çıkartılmış ve başkomutan olarak cenk etmiş, Baybars da onun öncü birliklerinin komutanlığını yapmıştır.
Sultan Seyfettin, muharebeden kısa bir süre sonra üzücü bir şekilde vefat etmiş olmasına rağmen, uyguladığı taktiklerle ve göğüs göğüse cenk etmesiyle ne kadar iyi bir asker olduğunu ortaya koymuştur. Kazanılan zaferin kalıcı olması ve Suriye’de asayişin tekrar düzene girmesi için aldığı kararlar ise, ayrıca ne kadar önemli bir devlet adamı olduğunu da ortaya koymaktadır.
Kutuz’un kısa bir saltanat sürmesine rağmen, İslamiyetin bugünlere gelebilmesinde büyük pay sahibidir. Bu sebeple mutlaka hatırlanıp hayırla yâd edilmesi gerekmektedir.
…..
Haftaya: Kölelikten sultanlığa çileli yolculuk