Cuma akşamı yüreğimiz yandı. İçimiz kan ağladı. Bildiğiniz gibi 23 Şubat akşamı Enver Ören Ağabeyimizi kaybettik.
* * *
Bir gün resimlere bakarken küçük kızım yanıma geldi ve Enver Ağabeyi görünce sevinçle haykırdı “Aaa Enver Amca”. Biz o kadar alışmışız ki Enver Abi demeye, kızımın amca demesini yadırgadım. Dönüp kendisine “Kızım amca değil, ağabey ağabey” dedim. Kızım yüzüme baktı. Anlam verememişti benim tepkime ama “Peki babacığım” diyerek yanımdan ayrıldı. O zamandan sonra benim yanımda “Enver Ağabeyi” oldu, ben yokken “Enver Amcası”.
O’nun ağabeylikten başka bir de bize babalığı vardı aslında. Hem de nasıl babalık. Belki öz babamızın bile yapamayacağı şeyi bize yaptı. Dinimizi öğrenmemize vesile oldu. Bundan daha büyük bir babalık mı olur?
Bir gün bir konuşmalarında, insanın üç babasının olduğundan bahsetmişlerdi. Birincisi kanından babası, ikincisi evlilik bağıyla gelen kayın baba, üçüncüsü ve en önemlisi de dinini öğrenmesine vesile olan kimsedir demişlerdi.
Bu sebepten yaklaşık bir buçuk sene önce benim de üç babam vardı. Babam Mehmet Oruç, Kayınpederim ve Enver Ağabeyim. Bir acı yaşadık babamı kaybettik. İnsanın tabiatı gereği ailece çok üzüldük. Ama şöyle bir gerçek vardı ortada. Enver Abiler hayattaydı. Bu düşünce bu zamana kadar hep içimizi rahattı. Böyle bir babamız olduğu için.
Şunu da belirtmek isterim evlatlığa seçilmemiz kendi isteğimizle olmuyordu. Çok şükür bu şekilde olmuyordu. Eğer seçim bize kalsaydı kim bilir ne halde olurduk. Hem manevi hem de maddi olarak yaptığı babalıkları unutamayız. Enver Ağabey babamın vefatından beş dakika sonra başın sağolsun diye aradığında gönlümüz rahattı. İçimiz burkulmuştu ama bir yandan da seviniyorduk. Metanetle “Allahü teala sizleri başımızdan eksik etmesin” diyebildik.
Ama maalesef O’nu da kaybettik. Artık başımızda değiller. Biz değerini ve kıymetini bilemedik ve anlayamadık. Şu da bir gerçek ki, 100 sene daha yaşamış olsalardı yine de kıymetlerini anlayamayacaktık. Ama O bizim bu kıymet bilmez halimize rağmen hiçbir zaman kırılmadı ve hep güler yüzle davrandı. Bu sebepledir ki bize karşı bir gülümsemesi bile yeterdi artardı.
Bu düşünceler içinde, gözlerimiz yaşlı ve kalbimiz buruk bir şekilde daha sıcak olan mezarının etrafında dolaşırken omzuma dokunan elin sahibi, denmesini gerekeni tam zamanında fısıldadı kulaklarıma.
“Evlat, vakit ağlama vakti değil. Vakit emanete sahip çıkma vakti. Vakit bayrağın yeni sahibini sahiplenme zamanı. Haydi işiniz başınıza, haydi.”
Allahü teala mekanını Cennet eylesin. Hepimizin başı sağolsun. Allahü teala geride kalan emanetlere sahip çıkabilmemizi nasip eylesin.
www.fatihoruc.com
twitter.com/MehmetFatihOruc