Davacı: Bilinçli Türk Halkı…
Davalı: İnternet…
Suç: Türk Dilini acımasızca katletmek…
Suçun mahiyeti: Türkçe kelimeleri anlamsız ve manasız şekillerle kısaltmak (slm, mrb, cnm, tşk, naaapion). Türkçe kelimelerindeki harflerin yerlerini, alfabede olmayan ingilizce kelimelerle birleştirmek (artıq-artık, chok-çok, choq-çok, neise-neyse, tuaf-tuhaf, ewet-evet, yaw-yav). Harflerin gerekli gereksiz ve kelimeler içerisinde küçük büyük yazmak (bU akŞm gEliYONmu, kUlLaNıCı KaRaKtErLeRiNdE, kUlLaNmAk MeŞhUr OlDu).
En önemli delil: ßu TuTuMund@n d0lay1 Qutluy0rum §3n1 – Bu tutumundan dolayı kutluyorum seni. (İnternetten alınmıştır.)
Karar: Henüz belirsiz…
Evet, internet içimizde büyüyen ve kendi ellerimizle beslediğimiz bir katil. Hem de neyin, dilimizin, kendimizi ifade biçimimizin, aşk nağmelerimizin, duygu dolu sözlerimizin. Yukarıda bahsettiğimiz talihsiz konuşmalar, kelimeler ve cümleler malesef Türkçe gibi zengin bir dilin dönüştüğü son nokta. Bu durumdan sadece Türk Dili bilimcilerinin rahatsız olduğunu düşünmeyin. Bu durumdan diğer dillerin değerini bilen ve korumaya çalışan diğer halklarda rahatsız. Çünkü bu hastalık bütün dünyayı sarmış durumda.
Yukarıda verdimiz örnekleri çoğaltmak mümkün. Çünkü herhangi bir internet kullanıcısı gencin ağzından çıkabilecek buna benzer saçma ifadeler hemen moda olabilmekte. İşin çıkış noktasına baktığımız da ise karşımıza zaman ifadesi çıkıyor. Neymiş efendim zamanları azmış. Uzun uzun yazmak zor oluyormuş. Diğer bir savunma mekanizması ise; “Ne yapayım bütün arkadaşlarım bu şekilde kullanıyor. Ben kullanmazsam garip karşılanır.” Zaten böyle diye diye bu durumlara geldik. Hâlbuki bu söylenen bahaneyi kullanmak yerine, sadece benden ne olur düşüncesinden kurtulup elimizden geldiğince çabalamak elimizde.
Kullandığı dili düzgünce yazmaya vakti olmayan ve sırf arkadaşlarının garipsenmesinden korkan bir kimsenin ne doktorluğundan, ne mühendisliğinden ne de herhangi bir işinden hayır gelir mi o da ayrı bir nokta. İşin diğer bir kötü noktası ise, gençler dediğimiz dönemin bir üst dönemi, yani gençlerimizin ağabeyleri ve onların ağabeyleri de artık bu hastalığa kapılma noktasına geldi. Böyle giderse torunlarımızla dedelerimizi karşılaştırdığımızda, her ikisi de birbirlerinin dedikleri anlayamaz duruma gelecekler. Her ikisi de Türkçe konuşmasına rağmen. Gerçi şimdi bile birçok büyüklerimiz onlu yaşlardaki gençlerin dediklerini anlayamama durumu geldiler.
Dediğimiz gibi artık ağabeylere de bulaşmaya başladı. Bunun en bariz örneklerini ise internetten takip ettiğimiz haberlerin altına yazılan yorumlarda görebiliriz. Ben fırsat buldukça bu yorumları okumaya özen gösteriyorum. Sizin de bu yorumları okumanızı tavsiye ederim. Çünkü bazen eğlenceli oluyor ve durumumuzu ortaya koyuyor. Örneğin bir siyasetçinin yaptığı konuşmanın haberini okurken gözüm altında yapılan bir yoruma kaydı. Önce güzel bir şekilde siyasetçinin konuşması yorumlanmış. Hatta yorumlarken çok ciddi eski terimler de kullanılmış. Fakat sonunda yapacağını yapmış ve o siyasetçinin partisine teşekkür etmiş. Yalnız uzun bir yazı yazdığı için yorulmuş olsa gerek, teşekkür faslını biraz kısaltmış ve “tşk …. ….” diye bitirmiş. İnsanları da yargılamamak lazım. Çünkü artık göre göre göz aşinalığı oluşuyor ve yazı yazarken parmaklara da o şekilde hükmediyor.
Bu tip konuşmaları ve yazım şekillerini gördükçe aklıma bebekler geliyor. Yeni konuşma aşamasında olan çocukların kullandığı konuşma şekli aslında çok büyük benzerlikler arz etmekte. Örneğin: araba – ababa, büyük – büü, iyiyim – iim, anaanne – anane, örnekleri çoğaltmak mümkün. Biraz dikkatlice incelersek yukarıdaki örneklere ne kadar benzediğini anlamamak da çok zor değil.
Eski zamanlarda yazılmış olan yazılara göz attığımızda aradaki farkı görebiliriz. (Aslında o yazıları bu tip yazılarla karşılaştırmak bile o eski ama muhteşem yazılara hakaret olur.) Bir aşk mektubu okuduğunuzda, aşkını anlatan adamla beraber aşkı kendi içinizde yaşayabiliyordunuz. Bir kimsenin hatıralarını okurken, onunla beraber o hatıralara dalmamak mümkün değildi. Ama o zamanlar yazı az ve öz yazılırdı. Kalemi ve klavyeyi eline her geçiren ben yazı yazdım diye ortaya çıkmazdı. Belki de dilimizin bugün bu hale gelmesinin sebeplerinden bir tanesi de yazı yazma imkânının artması. Biz yazı yazma imkânının artmasıyla daha ileriye ve daha güzel sözcüklere gitmeyi, daha büyük yazarlar ve şairler beklerken karşımıza hiç tahmin bile edemeyeceğimiz durumlar çıkıyor.
Toplumumuzda bu tip dil katliamlarına karşı dur diyenler ve önlemeye çalışanlar yok değil tabii ki. Fakat toplum içerisinde kaybolup gidiyorlar. Türk Dil Kurumu (TDK) her fırsatta bu konunun önemine dikkat çekse de çok fazla faydalı olabilmiş değil. Çünkü her defasında bu ikazlar, çağırışlar, feryatlar neticede sessiz çığlıklar olarak toplumun içerisinde kaybolup gidiyor. Bu işin otoriteleri ve TDK maalasef bu konuda, yani teknolojiye ayak uydurmakta çok geç kaldı. Hâlbuki internet gibi güçlü bir silahı ve bu geniş imkânlara sahip teknolojiyi bu şekilde kullanarak kendi kendimizi öldürüyoruz. Dilimizi, kültürümüzü ve geleneklerimizi kaybediyoruz.
Fakat zararın neresinden dönülürse dönülsün kârdır. Bunun bilincinde olan TDK, sırf bu katliamı durdurmak adı altında bir sürü projeye imza attı. Son projelerinden bir tanesi ise teşekkürü hak ediyor. TDK internet kullanıcıları için faaliyete geçirdiği söz bul hizmetiyle, her gün bir elektronik posta okuyarak dilinizi geliştirebilmeniz ve anlayamadığınız kelimelerin manasını öğrenebilmeniz mümkün. Ayrıca gelen elektronik postalarda, atasözü, dilbilgisi yazım kuralı gibi imkânlarda bulabiliyorsunuz.
Teknolojiyi ve bilgiyi lütfen fayda sağlayabileceğimiz alanlarda da kullanalım. Sınırını iyi belirleyelim ve gerektiğinde dur diyebilelim. Hadi gelin elbirliği ile interneti katil olmaktan kurtaralım.
Birbirleriyle barışık internet ve dile kavuşmak ümidiyle…
Teknolojisiz kalmayın ama teknolojinin içinde de cahil de kalmayın…