Osmanlı İmparatorluğu, 623 yıl süren ve tarihteki en uzun ömürlü hanedan ile yönetilen bir devlettir.
Osmanlının bu kadar uzun ömürlü olması ve küçük bir beylik iken üç kıtaya hükmeden bir imparatorluk hâline gelmesinin birçok sebebi vardır. Her şeyden önce Osmanlılar, muazzam güç ve kudretlerinin yanında, günümüzde film, dizi ve yazılı medya yoluyla anlatıldığı gibi gurura, kibre, debdebeye ve insani arzulara değil, mütevaziliğe, sadeliğe ve İslamiyetin emirlerine önem verdiler.
Gösterişten, şaşaadan uzak oldukları gibi, yerli halka; biz üstünüz, istediğimizi yaparız gibi tahakkümde bulunmadılar. Onlara çok adaletli davrandılar. İşte Osmanlıları hedeflerine ulaştıran ve büyümelerini sağlayan sebeplerden birisi de budur.
Fethettikleri yerlerde halka karşı o kadar adaletli davranıyorlardı ki; Onlar, kendi yöneticileri ile mukayese ettiklerinde, aradaki muazzam farkı rahatlıkla görebiliyorlardı. İşte bu zihniyet, kendi istekleriyle Osmanlı askerine şehri teslim etmelerine sebebiyet veriyordu.
Zaten devletin kurucusu olan Osman Gazi’nin vasiyeti de bu zihniyetin temelini anlatır niteliktedir:
“Sakın orduya ve zenginliğe mağrur olma! Hakiki âlim ve ariflere hürmet edip sarayında onlara yer ver. Benim hâlimi örnek al! Hiç lâyık olmadığım hâlde bunlara hürmet ettiğim için bu duruma geldim. Allahü teâlânın nice ihsanlarına kavuştum. Müslümanları ve sana itaat eden gayr-i müslim kimseleri himâye et! Devletin parasını, israf eyleme, ihtiyaçların dışında harcama! Senden sonra geleceklere de aynı nasihatte bulun! Daima adalet ile hükmet!”
Yerine geçen oğlu Orhan Gazi de babasının yolunda gitmiştir. Samimi bir Müslüman olarak ilme ve adalete çok önem vermiştir. O da vefatında kendisinden sonrakiler şu vasiyeti öğütledi:
“Oğul, saltanatınla mağrûr olma! Unutma ki dünya, Sultan Süleyman’a kalmamıştır. Saltanat, Allahü teâlânın dinine hizmette büyük bir fırsattır. Bu fırsatı iyi değerlendir! Ey oğul, adaletle hükmeyle! Gazileri gözet! Dine hizmet edenlere hizmeti şeref say! Fakirleri doyur. Zalimleri cezalandırmada gecikme! Adaletin en kötüsü, geç tecelli edendir. Sonunda hüküm isabetli bile olsa, geciken adalet zulümdür.”
Osmanlı sultanlarının samimiyetini, adalete ne kadar önem verdiklerini yabancılar bile dile getirmektedir. Mesela yabancı tarihçi Gibbons bu hususta şunları yazmaktadır:
“Osman Gazi, dininde o kadar saf ve temiz idi ki, sanki büyük adaşı Halife Osman’ın ve daha evvelki halifelerin ikinci nüshası idi. Dinî gayreti ile heyecanlı olmak ve dini, hayatta en birinci ve evvelki gaye yapmak manasına alınırsa; Osman Gazi mutaassıptı yani dinden taviz vermezdi. Fakat ne kendisinin ve ne de doğrudan doğruya kendisinden sonra gelenlerin müsamahakârlığına kimse bir şey diyemez.”
İşte Osmanlı budur… Osmanlının özü, aslı budur. Bu hususlar bilinmezse Osmanlı bilinmemiş olur. Sizlere sunmayı planladığım bu hikâye serisinde, Osmanlının bu yönünü ortaya çıkarmaya çalışacağım. Osmanlı Padişahlarının döneminde geçen önemli olayları kurgulayarak hikâye tefrika olarak sizlere yansıtmaya gayret edeceğim. Hedefim, bu çalışmayla sizlere bir nebze de olsun tarihimizi anlatmaya çalışmak.
İlk hikâyemiz Osmanlı İmparatorluğu’nun temelinin atılmasına vesile olan bir olay ile başlamaktadır. Hikâye, İmparatorluğun kurucusu Osman Gazi’nin muhterem babası Ertuğrul Gazi’nin, Söğüt havalisine nasıl geldiğini ve gelişinde başından geçenleri anlatmaktadır.
Hikâyenin yeni bölümleri Pazartesi ve Perşembe günleri sizlere ulaştırılacaktır. Her türlü yapıcı eleştirilerinizi ve hikâyeler ile ilgili görüşlerinizi bekleriz.
Mehmet Fatih Oruç
Not: Bu hikâye serisine başlamamda ve yazmamda emeği olan öncelikle büyüklerime ve bütün herkese şükranlarımı arz ediyor, vefat etmeden önce bu tanıtım yazısını yazmamdaki yardımlarından ve yapmış olduğu teşvik konuşmalarından dolayı babam Mehmet Oruç’u bu vesileyle hayırla yâd ediyor, Allahü teâlâ’dan mekânının Cennet olmasını niyaz ediyorum.