Padişaha rağmen, Sevr Muahedesi için müzakerelere hazırlanan tecrübesiz Osmanlı hükûmetinin ortaya koymuş olduğu şartlar, İngiliz diplomatlar tarafından çok cüretkâr olarak nitelendirilmişti.
Buna göre Trakya’da 1878 Berlin Kongresi sınırlarına geri dönülmeliydi. Adalar yeniden Osmanlı egemenliğine girmeliydi. Musul dâhil Arap vilayetlerine muhtariyet tanınsa bile merkeze bağlı kalmalıydılar ve valiler sultan tarafından atanmalıydı. Rus Ermenistan’ında kurulan müstakil bir devlete ise tartışmak kaydıyla sıcak bakıyorlardı. Mısır ve Kıbrıs’ın geleceği ile ilgili ise şartları görüşmeye hazırlardı.
Ortaya konulan bu teklif Lloyd George tarafından “güzel şakalar ve siyasal kifayetsizlik” olarak vasıflandırıldı. Harp mağlubu olarak cezalandırmak istedikleri devlet, karşılarına müttefiklerden bile fazla taleple çıkmıştı. Bu müzakerelerin devam ettiği sıralarda ortaya çıkan bir gelişme, Sultan Vahideddin Han’ın beklediği fırsatı ayağına getirdi. Anadolu’da mukavemet hareketleri başlamıştı. İngilizler mütareke şartları gereği, bu hareketlerin bastırılmasını ve kontrolün sağlanmasını istiyordu.
Bu gelişme üzerine padişah Anadolu’ya bir müfettiş gönderdi. Bu müfettiş; İngilizlerin arzusunu yerine getirir gibi gözüküp, Anadolu’da padişahın mümessili olarak halkın mahalli mukavemet hareketlerini bir elde toplayıp millî mukavemet oluşturacaktı. Bu durum sulh müzâkerelerinde padişahın elini güçlendirecekti.
Fakat müzakerelere hızlı başlayan Osmanlı hükûmetinin temsilcileri, karşılarındaki tecrübeli İngiliz diplomatlarının karşısında dağılmışlardı. Ortaya çıkan neticeyi ne padişahın, ne de hükûmetin kabul etmesi mümkün değildi. Fakat Osmanlı heyeti, baskı karşısında metni imzalamak durumunda kaldı. I. Cihan Harbi’nin son anlaşması olan bu muahede, Ferit Paşa’nın tahayyül bile edemeyeceği vahim bir tabloyu ortaya koyuyordu.
Bu vahim tablonun temelinde ise Garp devletlerinin, gün be gün ortaya çıkan enerji açlığı yatmaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu ve onun nezdinde bulunan hilafet makamı ise bu açlıklarının giderilmesinin önündeki tek engeldi. Çünkü Osmanlı toprakları, demir fabrikalarla donatılan ülkelerin vazgeçilmezi olan en kıymetli ve verimli bir enerji olan petrol ile kaynıyordu. İşte zaman zaman farklı şekillere bürünen projenin tatbik edilme gayretinin sebebi de buydu.
Bu sebeple devlet, öncelikle oldubittiye getirilerek cihan harbine sokuldu. Ayakta duramayacak hâle getirilen onların tabiriyle “hasta adam”, sonrasında sulh muahedeleri adı altında haraç mezat paylaşılmaya başlandı. Sevr’de ortaya konan mesele de buydu.
Hilafetin ana hedef olarak ortaya konmasının bir diğer sebebi de Türklerin cihan hâkimiyeti iddiasını besleyen damarların kesilip atılmasıydı. Neticede Müslümanlar, ipi kopan tespihin taneleri gibi bir daha bir araya gelemeyecek şekilde dağılmış olacaktı.
Sevr ile Anadolu’ya sıkışmış, minyatür bir Osmanlı Devleti tesis edilecek, Orta Doğu topraklarında ise kendi menfaatlerini güden devletçiklerin kurulacaktı. Bu sebeplerle Sevr kabul edilmedi ve geçersiz bir metin olarak tarihe geçti. Fakat sonrasında ortaya konulan Lozan ile kısmi de olsa bu hedeflerini gerçekleştireceklerdi.
Neticede üç kıtaya hükmetmiş koca devlet, şartlı hürriyet ile kimliği ve adı değiştirilerek; küçük bir toprak parçasına sıkıştırıldı. Tekrar eski günlerine dönememesini garanti altına almak için de çeşitli argümanlarla dâhili problemlere boğuldu. En mühimi ise cihan hâkimiyeti mefkûresinden uzaklaştırıldı.
- Tags: ermenistan, islam devletleri, islamiyet, Lloyd George, rusya, sevr, sevr antlaşması, trakya