Kazım Karabekir, “İstiklal Harbimiz” adlı kitabında kendisine yapılan haksızlıkları ve hariçte bırakma gayretlerini detaylı olarak anlatmaya çalışarak, isyanını gözler önüne sermiştir. Öyle ki bu çalışması zaman zaman kitaplarının toplatılmasına hatta yakılmasına bile sebep olmuştur.
“Nutuk’a Cevaplar” kitabındaki iddialar ise ezber bozacak vasıftadır. Mesela Mustafa Kemal’in ‘İstiklal Savaşı’nı ben başlattım’ iddiasını tenkit ederek, aksini ispat gayretine girişmiştir. Dikkat çekici diğer bir nokta ise Nutuk’un başlangıcı olan “19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım” cümlesine yaptığı itirazdır ve cevap olarak da kitabına “19 Nisan 1919’da Trabzon’a çıktım!” diyerek başlamıştır.
Hadisenin temelinde ise bu ihtilafa, 1908 ihtilali ve Jön Türkler namıyla teşekkül eden bir grubun karakteri sebep olmuştur. Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir ve diğer kurucu kadro da Jön Türklerin ikinci nesil subaylarındandır. Yeni Türkiye’nin ulus devlet mantığında kurulması, iktidar ve muhalefet kanadının da bu subay kuşağından oluşması da bunun tezahürüdür.
Jön Türkler veya Genç Osmanlılar diye tabir edilen ve 1800’lü yıllardan sonra güçlenen bu akımın siyasi görüşü aslında idaresine dâhil oldukları bir meclisin de yer aldığı padişahlık nizamıydı. Hiçbir zaman padişahlık rejimini yıkmayı düşünmemişlerdi. Ancak Mustafa Kemal ve arkadaşlarının da içinde bulunduğu ikinci neslin birçok üyesi, Fransa’nın da etkisinde kalarak Cumhuriyet idaresi fikrine yönelmişlerdi. Bunda Lozan’da İngiliz ve Fransızların tehditkâr ikazlarının da etkisi büyüktür.
Bu zabitler nesli fevkalade şartlar sebebiyle, inanılmaz bir hızla komuta kademesine kadar yükselmişlerdir. Bu aslında Osmanlı Devleti’nin ananevi yapısının asla izin vermeyeceği bir durumdur. Mesela 1908 İhtilali sırasında Kolağası yani Yüzbaşı olan Kazım Karabekir, Cihan Harbi başladığında tümen ve kolorduları idare etmekteydi. 1915 senesinde Çanakkale Harbi’nde Kurmay Yarbay olan Mustafa Kemal ise fazla değil üç sene sonra yeni kurulan devletin Reis-i Cumhuru olmuştur. Ortaya çıkan bu durumun en mühim sebebi ise Enver Paşa’nın muhalifleri temizleme amacıyla müşir, ferik gibi üst kademede yapmış olduğu tasfiyedir. Bununla genç zabitlerin önünün açıldığı düşünülebilir ancak tecrübe eksikliği bulunan bu nesil, radikalizm, muhafazakârlık ve kişisel çatışmalar sebebiyle gruplara ayrıldı.
Kazım Karabekir her ne kadar fikir, inanç, icraat ve ideal bakımından Mustafa Kemal’den farklı olmasa da aralarındaki muhalefetin temelinde bu gruplaşma yatmaktadır. Ayrıca ihtilaf sadece bu ikili arasında da kalmadı. İsmet İnönü de bir dönem Mustafa Kemal ile fikir ayrılığına düştü. Hatta bu sebeple Başbakanlık vazifesinden istifa ettirilerek, yerine Fethi Okyar getirildi.
Makalenin bundan sonraki kısmında yer alacak ve Karabekir’in ağzından yazıya dökülmüş Millî Mücadele günlerine dair satırlar, Mustafa Kemal ile Kazım Karabekir’in arasındaki ihtilafın ne boyutlara geldiğini açıkça göstermektedir.
“… 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa, Filistin’de yenilen ordusunu perişan bir şekilde geri çekerken, Yıldırım Orduları Grubu’nun başına atandı; toplayabildiği kuvvetleri Adana’ya kadar çekti. Orada Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı haberi geldi…” “… Mütarekeyle birlikte ben de İstanbul’a dönünce bu kadar karargâhsız generalin İtilaf güçlerinin avucunun içinde durmasının tehlikeli olduğunu gördüm. Hepimizi birden yakalayıp Malta’ya sürseler, Doğu’dan başlayacağına inandığım Millî Mücadele’yi kim yapacaktı?..”
Burada Kazım Karabekir Mustafa Kemal’e muhalefet yapma adına, Millî Mücadele fikrini de kendine devşirmektedir. Hem bu fikir hem ‘Doğu’dan başlayacağına inandığım Millî Mücadele’ sözleri de tamamen Vahdeddin Han’a aittir.
“… Fevzi Çakmak, İsmet ve Mustafa Kemal Paşalarla yaptığım görüşmelerde Anadolu’ya geçmekten başka çare olmadığı fikrini işledim. Fakat herkes çok ümitsizdi. İsmet ‘Bu iş bitti Kazım, gidip çiftlik satın alalım, sen Kazım Ağa ol, ben İsmet Ağa olayım’ diyordu. Fevzi Paşa ondan beterdi. İstanbul’da kalıp siyasete atılmayı düşünen Mustafa Kemal Paşa ise Şişli’deki evimde yaptığımız görüşmede bu fikrime soğuk baktı. En kısa zamanda bir yolunu bulup Doğu’ya gideceğimi, gelmesi hâlinde kendisini başkomutan olarak karşılayacağımı söyledim. Bana ‘İyi olayım, düşünürüz’ dedi. 12 Nisan 1919’da İstanbul’dan ‘Gülcemal’ vapuruyla hareket ederek Millî Mücadele’yi bizzat başlattım. Siyasi ve askerî esas planlarını tespit ettim. Bir hafta sonra, 19 Nisan’da Trabzon’a çıktım…”
“… 1918’de Rus işgalinden kurtardığım Erzurum ve Doğu illeri bana sadıktı. Oradaki Muhafaza-i Hukuk ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleriyle görüşerek Erzurum Kongresi’nin yapılmasına karar verdik ve Mustafa Kemal Paşa’yı davet ettik. Erzurumlular onu, millî hareketi önlemek için İstanbul hükümetinin gönderdiğinden şüpheleniyorlardı. Bu yüzden kongreye almak istemediler ve benden teminat istediler. Ben de hem kendilerine teminat verdim, hem de huzurumda Paşa’ya yemin ettirdim. Mustafa Kemal ve Rauf Bey benim etki ve baskımla aza seçildiler. M. Kemal’i reis seçtiren de benim. Böylece Millî Mücadele, Erzurum Kongresi’yle başlamış oldu. Mustafa Kemal Paşa istifa etmesine rağmen askerî üniformayı ve yaverlik kordonunu üzerinden çıkarmamıştı. Bu yüzden Kongrenin başlangıcında tartışma çıktı, sonunda sivil giyinerek gelmek durumunda kaldı…”
Bütün bunlar başka bir detayı gözler önüne sermektedir. O da yakın tarihe yönelik alternatif bir okuma yapma ihtiyacıdır. Çünkü yakın tarihimizi Kazım Karabekir’in ifadelerinden öğrenmeye kalkmış olsaydık, bugün çok daha farklı bir inkılap tarihinden bahsediyor olabilirdik.
…..
İstifade edilen kaynaklar:
– Nutuk ve Karabekir’den Cevaplar – 12. Cilt
– Günlükler – 2. Cilt YKY Yayınları, 2009
– İstiklal Harbimiz – YKY Yayınları, 2008
Yayın Linki: http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/mehmet-fatih-oruc/593532.aspx