Osmanlı’nın yeniçerileri ve vaka-ı hayriye

Yorum yapılmamış Share:

Her devlette olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de nüfuz grupları vardı. Üç gruba ayırılan bu mihraklar devlet idaresinin merkezini oluşturuyordu.

İlki âlimlerin ve evliyaların yani ulemanın içinde bulunduğu, büyük öneme sahip olan ilmiyedir. İkincisi ise merkezdeki ve taşradaki idareyi sağlayan bürokratlar tarafından teşkil edilmiş kalemiye, üçüncüsü ise devletin en önemli mekanizması olan askerlerden teşekkül eden seyfiye sınıflarıdır.

Padişah ise bu üç sacayağının üstünde durur, devletin idaresindeki ahenk ve dengeyi temin etmeye çalışırdı. Eğer tahtta bulunan padişah kuvvetli değilse ve dengeyi gözetemezse, denge güçlü olan saç ayağının lehine döner ve devletin iş görmez hale gelmesine sebep olurdu. Nitekim zaman zaman ortaya çıkan karışıklıklar, hep bu saç ayağının sarayın üstüne yıkılması sebebiyle ortaya çıkmıştır.

İlk dönem padişahlarından Sultan II. Selim devirlerine kadar bu manada sıkıntılar çok fazla görülmemiştir. Olanlar da padişahların dirayetiyle büyümeden kesilip atılmıştır. Bu devirlerin en önemli hususiyetlerinden bir tanesi de büyük bir kesimin padişaha karşı tam tabiiyetidir.

Sonradan gelen IV. Murad, II. Abdülhamid Han gibi padişahlar da bunlara örnektir. Bu devirlerde devlet saraydan yani tek elden idare edildi. Bunun dışındaki devirlerde ise sık sık çekişmeler yaşanmış ve güç sürekli yer değiştirmiştir.

Hemen hemen her isyanın arkasında yeniçeri ve sipahiler olmuş, diğer sınıflarla bağlantılı bir şekilde kazan kaldırmışlardır. Seyfiye sınıfının önemli karakterlerinden olan bu iki güç zaman zaman zıt taraflarda da bulunmuş, birbirlerine söz geçirmeye çalışmışlardır. Bu tarz çekişmelerin en önemli misallerinden bir tanesi, Sultan II. Osman’a (Genç Osman) karşı yeniçerinin gerçekleştirdiği isyandır.

Lehistan – Hotin seferinde yaşananlar ve yeniçerilerin padişaha karşı durmaları sonrasında Sultan II. Osman, ocağı kaldırmaya niyetlendi. Ancak muvaffak olamadı ve bu hareketi tahtıyla birlikte hayatını da kaybetmesine sebep oldu.

Bu hadisede yeniçeri de tahtta olan meşru bir padişahın kanına girerek, büyük bir tepki çekti. Yaşanan hadiseler incelendiğinde, Sultan II. Osman’ın ocağı kaldırmakta acele ettiği, sadece isyancı ağaları ortadan kaldırmakla yetinmesinin daha doğru olacağı kanaati hâkim olmuştur. Çünkü Genç Osman etrafındakilerin yanlış yönlendirmesiyle hareket ederek, önde gelen tecrübeli devlet adamlarının sözlerini göz ardı etmiştir. Bilhassa kayınpederi de olan Şeyhülislam Hocasadettinzade Mehmet Esat Efendi’nin sözünü dinleseydi belki işler bu raddeye varmayacaktı.

Neticede yeniçeri ve sipahi ocakları daha iki yüz sene boyunca varlığını devam ettirdi ve nihayet Sultan II. Mahmut devrinde bu ocaklar kaldırıldı. Ancak o da ilk teşebbüsünde muvaffak olamadı, hatta çıkan hadiselerde Veziriazam Alemdar Mustafa Paşa hayatını kaybetti. Bunun üzerine Sultan Mahmut hadisenin büyümesini önlemek için yeniçeriler ile sulh yapmayı tercih etti. Bu sayede geçici de olsa memlekette tekrar huzur sağlandı.

Nihayet bu hadiseden 20 yıl sonra, 1825 yılında baş gösteren Yunan ayaklanmasını bastırmak maksadıyla gönderilen yeniçeriler isyanın önüne geçmek yerine hainlerden taraf oldular. Ayrıca halk nezdinde de yapmış oldukları tecavüz ve zorbalıkları herkesi bezdirmişti. Padişah bu sebeple elzem haline gelen ıslahat hareketine girişti. Ancak askeri talim ve terbiyeye karşı çıkan yeniçeriler, yine kazan kaldırdılar. Buna karşılık Sultan Mahmut Han da sadrazam, şeyhülislam ve devlet erkânını toplayarak yeniçerilerin artık hıyanette bulunduklarını, bu sebeple tedbir alınması gerektiğini bildirdi.

Bunun üzerine âlimler de din ve devletin bekası için bu fesat yuvasının ortadan kaldırılması gerektiğini belirttiler. Şeyhülislam fetva yayınladı ve sancak-ı şerif çıkartılarak, dinine ve padişahına bağlı birliklerle ocağın üzerine yüründü. Yeniçerilerden bıkmış olan halk da bu birliklere katıldı ve eşine ilk defa rastlanan bir olayla, fitne ve fesat yuvası haline gelen yeniçeri ve sipahi ocakları ortadan kaldırıldı. Yerine devrin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde kuşatılmış, Asakir-i Mansure-i Muhammediyye ocağı kuruldu.

Hemen bu hadisenin arkasından padişah, ulema ve vezirlerin salâhiyetlerini de kısarak merkezî otoriteyi güçlendirdi. Yeniçeri ocağının kaldırılması hayırlı bir iş olarak görüldüğü için bu hadise kayıtlara Vaka-ı Hayriye olarak geçti.

Kelambaz.Com

Previous Article

Millî Mücadelenin manifestosu Misak-ı Millî

Next Article

“Sulh (Lozan Barışı) esasında İngilizlerin gayreti ile olmuştur”

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.