Millî Mücadelenin manifestosu Misak-ı Millî

Yorum yapılmamış Share:

Misak-ı Millî, ilk olarak Ahd-ı Millî Beyannamesi olarak görüşülen, fakat sonradan Misak-ı Millî olarak karara bağlanan, Millî Mücadelenin siyasî manifestosu olan altı maddelik beyannamenin adıdır.

İstanbul’da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920’de oy birliği ile kabul edilmiş ve 17 Şubat’ta amme efkârına ilan edilmiştir. Beyannamede; I. Cihan Harbi’ni nihayete erdirecek olan sulh muahedesinde, Türkiye’nin kabul ettiği millî vicdanının sınırları belirtilmiştir. Ancak beyanname tek taraflı ve bağlayıcılığı olmayan, galip devletlerce kabul görmemiş ve tatbik edilememiş sulh şartlarını ihtiva etmektedir. Ankara hareketince hazırlanan bu vesika, Trabzon mebusu Hüsrev Bey vasıtasıyla İstanbul’a yollanmıştır ve vatanın her ne şekilde olursa olsun müdafaasına işaret etmektedir.

Fakat müdafaa için alınan bir karar olmasına rağmen, tam tersi bir aksülamele (etkiye) sebep olmuştur. Osmanlı topraklarını işgal etmek için bahane arayan İngilizlere bir koz vermiştir. Neticede sert bir reaksiyon göstererek, 16 Mart günü topraklarımızı resmen işgal etmişlerdir. Bundan iki gün sonra ise 18 Mart’ta meclis dağıtılmıştır. Mebusların bir kısmı Ankara’ya kaçabilmişken, ileri gelen bir diğer kısmı ise Malta adasına sürülmekten kurtulamamışlardır. Bu noktada bu durum Millî Müdafaa hareketi için gereken gücün tek elde toplanması amacına da fayda sağlamıştır. Hadisenin neticesi Ankara Hükûmeti’nin istediği şekilde gelişmiştir. Bu durum akıllara Misak-ı Millî’nin, bu neticeyi elde edebilmek için Ankara tarafından ortaya konulmuş bir düzen olduğu fikrini de getirmektedir.

Çünkü Misak-ı Millî’nin mağlup bir devlet tarafından, galip bir devlete kabul ettirilmeye çalışılması o devirdeki diplomatlara göre intihardan başka bir şey değildi. Fakat bu vesika İstanbul hükûmetini tarihe gömmüş, Ankara’yı ise parlatarak mukavemetin merkezi hâline getirmiştir. Mustafa Kemal de bu hareketin münakaşasız lideri olmuştur. Artık parlamenter sisteme bağlı yeni bir devlet kurmak için her şey hazırdır. Bir yandan İstanbul Hükûmeti’ne karşı ağır ithamlar devam ederken, padişah ile ise münasebetler hürmetkâr bir seviyede devam ettirilmekteydi. Bu da Anadolu’nun, padişaha tâbi bu harekete bağlanmasına sebep oldu ve müdafaa hareketinin idaresi tamamen Ankara’ya geçti.

Bu arada bir ilginç hadise daha gerçekleşir. İngilizler saltanatı gözden çıkarırlar ve desteklerini yıldızı parlayan Ankara hükûmetine çevirirler. Bu, İngilizlerin meşhur bekle-gör siyasetinin bir tezahürüdür. Meclisin Ankara’da toplanmasına müdahalelerde bulunmayarak bir nevi desteklemişlerdir. Kısa bir vakit sonra Malta’da esir tuttukları ittihatçı mebusları serbest bırakmakla da niyetlerini açıkça ortaya koymuşlardır. Artık parlamenter sistemi destekleyen, saltanata karşı ve hatta düşman, ümmetten çok milletçi zihniyetine sahip mebuslardan oluşan yenilikçi bir İttihatçı hareketi tezahür etmiş oldu. İngilizlerin hoşuna giden kısım da buydu. Çünkü Ankara, farkında olmadan dünyanın dörtte birine hâkim ve ehemmiyetli Müslüman nüfusa sahip İngiltere’nin; halifeliğin gücünün azaltılması ve kaldırılması politikasına yardım etmiş oldu.

Bütün bunların haricinde bir de Misak-ı Millî’nin meşruluğunun tartışılması mevzusu vardır. Bu tartışmanın çıkmasının sebebi ise kararın alınış şekli ile alakalıdır. Bunu ilk dile getirenlerden biri de İngiliz sefiridir ve Misak-ı Millî’nin meşruluğunun şüpheli olduğunu iddia etmiştir. Sebep olarak ise meclis zabıtlarında, Misâk-ı Millî’ye dair müzâkerelere rastlanmamasını göstermektedir. Hakikatte de ne gizli, ne de açık bir celse olmuştur. Karar, Felâh-ı Vatan grubunun gayriresmî bir toplantısında alınmıştır ve sefire göre resmiyeti haiz değildir. Buna en mühim delil olarak ise günümüzde buna dair resmî bir evrakın olmamasını göstermektedir. Gerçekten de günümüzde elimizde bulunan el yazması Misak-ı Millî vesikaları ise mebusların imzasından başka bir resmiyet taşımamaktır.

Buna rağmen yıllar boyunca Misak-ı Millî, yeni kurulan devletin bir manifestosu olarak tanıtılmıştır. Hâlbuki yeni rejimin müdafaası için kullanılan propaganda aracı olmaktan ileri gidememiştir.

Previous Article

Zamanın icaplarına göre hazırlanmış bir vesika; Misak-ı Millî

Next Article

Osmanlı’nın yeniçerileri ve vaka-ı hayriye

Bunlar da ilginizi çekebilir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site reCAPTCHA ve Google tarafından korunmaktadır Gizlilik Politikası ve Kullanım Şartları uygula.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.